22 Aralık 2010 Çarşamba

Fİ TARİHİ'NDEN BU YANA ...



    
                        SEZAR'IN HAKKINI BANA VERİN :))
        Vakti zamnında, Sezarın huzuruna ıkı kısı gelıyor ,bunlar borclu - alacaklı bırbırlerınden, Bır turlu ellerınde tuttukları paraları paylasamıyorlar!
Bu paranın tamamı benım yok olur mu ? öyle şey canım bu para benım hakkım! felan fılan derken, dıyorlar bu iş böyle olmayacak bız kral Sezar'a gıdelım o dogru kararı verır dıyerekten dusuyorlar yolla!
     Bızım Sezar'da adına en afıılısınden yenı bır para bastırmıs o zamanlar, Havasından gecılmıyor kralın,  Adamlar anlaşamayınca soluğu Sezar efendi'nin yanında alıyorlar. Kral'ımız adildir,bu paranın  kimin hakkı olduğunu hemencecik söyler, bizde ona göre hareket ederiz diyorlar.Diğeri ne de olsa benim lehime karar vercek bak görürsün derken topu Kral Sezar'a atıyorlar.
Sezar bakıyor bunlar şiddetli geçimsizlik içinde adamlara dıyor kı ;
Verın bakim ! o paraları bana. Adamlar anlaşmazlığa düştükleri paranın tamamını kral'
a veriyorlar.
       Hakkatiyetli bir karar cıkmasını bekleye dururken,
Sezar bu paralar benım olacak ! Bu paralar benim diyor, bende bunları arıyordum.Tamam  sorun cozulmustur dağılın bakem diyor !
Adamcağızlar , aynı anda ,nasıl olur kralım? 
Bız kendı aramızda halledemedıgımız ıcın sana geldık sen de kasla goz arasında ıc ettın parayı! 

    Ayıp falla sana dıyorlar kral'ım da Sezar'ım ! yakısmadı koca sezara!
Sezar dıyor ki ;  Bu paranın arkasında ne var ?
Adamlar bakıyor, bakıyor,  kralımız Sezarın tugrası vardır dıyorlar, ve ıcınde halıyle resmınız var!
Evet diyor Sezar!
O halde ; Sezar'ın hakkını siz de  Sezar'a vereceksınız !



O gün bugündür bu laf, dilden dile dolanıp bu günlere kadar gelmiştir.Ortada artık ne Sezar vardır ne de hakkı kalmıştır. En son ihale bende kaldı, bende bu sözü üşenmeden araştırıp, kendimce yorumlayıp (yani katledip )  sizle paylaşmak istedim. Artık hikayeyi siz de bu şekliyle biliyorsunuz. Siz de böylece benim suç ortağım oldunuz :))

  Sevgili duyarlı izleyicilerim, sizler de benim gibi böyle  hikayelere merak salıyorsanız, araştırmacı bir yönünüz var fakat bu yeni bilgileri edinmeye zaman bulamıyorsanız ? Artık     bilgi dağarcığınıza yepyeni bilgiler katacak bir blog sitemiz var. Adı : fi-tarihi , Ben tüm sevecenliğim ve samimiyet'imle tavsiye ediyorum. Bazı arkadaşlar şiddetle tavsiye ediyormuş.Ama siz şiddet'ten yana olmayın lütfen, sevgiyle yaklaşın :)) 


    Yukarıda ki hikayeyi paylaşmamın sebebi tamamen Fİ TARİHİ adlı site'den ilham almamdır.(Özellikle ; şu hikayeden esinlenmemdir ) Adamın işi gücü yok ! Böyle şeyleri araştırıyor, sonra yorumluyor ve erinmeden de bizlerle paylaşıyor.ALLAH razı olsun kendisinden,sayesinde bilgi dağarcığım genişledi,genel kültürüm tavan yaptı. Tavsiye etmemin sebebi tamamen bundandır. 
Neyse reklam kokan hareketlere daha fazla bulaşmadan!  Gerçekten tavsiye ettiğim bu blog sayfasına  sizde bi zahmet uğrayıp bi  izle dersiniz dime ? :))


SEvgiler ...









19 Aralık 2010 Pazar

Çok garip bir hikaye dime ?



SEvgili duyarlı izleyiciler , güzel insanlar merhaba.
Bir önce ki ''yarım kalan bir aşk hikayesi''adlı yazıda başından geçen hikayeyi sizlerle paylaşan,Misafir yazarımız, değerli dostum Şekeral'a göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı teşekkür ederim.Sizler gibi ilgili hikayeyi ilk okuduğumda aynı tepkileri bende verdim.Sekeral'ın  hevesimizi kursağımızda bıraktığı konusunda hem fikiriz! Hikaye bu mudur! Bu kadarcık mı ? diye ısrarla sordum  kendisine. Her sorduğumda da utanmadan sıkılmadan aynı cevabı verdi :) Beni alet ettiği bu hikayenin sonunu dinlemek ilk başta bana da bir türlü kısmet olmamıştı.Duyarlı izleyicilerimin masum duygularıyla neden oynuyorsun diye şakalaştık kendisiyle derken. Bahsi mevzu olan hikayenin esas kahramanı, hikayede ismi ''sarışın'' diye geçen bayan arkadaştan aldığımız mailler sonucunda,  Kendisine söz hakkı doğduğu  ve yoğun bir ilgi olduğu için hikayenin devamını da getirmeye karar aldık.

         Şekeral'a bugün aynı mekanda sordum '' Bu hikaye'nin devamı için bayan arkadaş böyle diyor. Hikayeni  bitir de önümüze bakalım. İnsanlarda bir daha yarım kalan bir aşk görmesin , dediysem de. Nuh dedi peygamber demedi. Mızmızlanan çoçuk edasıyla şöyle bir omuzlarını silkerek ; banane bananee dedi durdu. Hayda güler misin ,ağlar mısın? anlamadım ki !  Biraz ısrar ettim felan derken. Bu kezde demez mi ? Ben baskı altında yazamam,  misafir yazarlıktan çok kısa bir süre istifa ediyorum dedi !  İstifasını askıya aldık şimdilik. Yazının sonunu kendi kaleminden okumak istedik ama o her defasında aynı olumsuz cevabı verdi!        İşte bu nokta da hikayenin  esas kızından mailler geldi.  Kendisine söz hakkı doğduğu için bu mailleri olduğu gibi yayınlayacağıma dair söz verdim kendisine.Kusura bakma Şekeral !
 Ne güzel hafta sonu için güzel bir yazı yayınlıycaktım , nerden çıktı bu şimdi diye söylene söylene hikayeyi sizlerinde izniyle gelen maille istinaden sonlandırıyorum.
Gelen mail aynen şöyleydi :)))  :
Geçen günkü hikaye tadında yazılmış olan bir önceki yazınızı okudum.Arkadaşlarım vasıtasıyla bu olaydan haberdar oldum. Evet hikaye de ismi ''sarışın kız'' olarak geçen ilgili kişi benim. Bir kere ismim sarışın değil , Müjgan! Uzatmadan durumu bir de ben izah edeyim; Hikayeyi okuyunca sinir krizlerine girdim çünkü. Madem bir şey anlatcan sonunu getir dime ? alalaaa böyle bişey de görmedim ömrü hayatımda. Neyse ben şimdi açıklim durumu da kapansın bu mesele.Beni çok baydı biline. Neyse olay şöle oldu , çok sıkıldığım zamanlarda yazılmıştım arkadaşın dediği o kursa.Adını sonradan öğrendim o arkadaşın da . Şekercimiydi,Şekeralmıydı , neyse öyle tatlı bi ismi vardı, ama kendisinden hiç elektrik  almadım oda ayrı bir konu.
          Çok eğleneceğimi , kafa dağıtacağımı düşünerek gittiğim kursta. Hiç de beklemediğim manzaralarla karşılaştım. Beni verdikleri sınıftaki insanlar çok pasif, çok soğuk insanlardı. İnek desen inek değil , dersi kaynatan, eğlenen tipler desen onlardan da değil acayip bir sıkıcı hava vardı içeride. Sınıf ortamında olmayacak yeni bir tür doğmuştu benim şansıma. Bu sınıfta garip ama garip, sessiz sakin, utangaç ama bana karşı çok ilgili olduunu hissetiğim bir çoçuk vardı.Onu  kursun bitmesine yakın fark ettim.
          Kursta  4 ay gibi bir süreyi kapsıyordu. Ben yine farketmezdim bu kadar garip birini lakin arkadaşlarım bana söyleyince anladım bana karşı ilgi duyduğunu. Çoçuk dersi bırakıp bana bakardı. Sanarsın ki dersin hocası benim. Bana bakarak örnekler verir. Gözlerini benden hiç almazdı. Bana karşı bir ilgisi vardı kesin ama cesareti yoktu. Böyle geçti koca zaman ama bu garip kişi bir kez bile yanıma gelip tanışma teşebüssünde bulunmadı. Ona karşı hiç bir şey hissetmiyordum ama onda ki garip ruh hali beni de bi garip yapmıştı.

            Bir gün arkadaşlarla kurs çıkışı yürüyoruz ağır ağır , bir baktık ki önümüzde bizim garip çoçuk. ders kitaplarını ellerine almış,ağzında bir sigara, kulağında mp3 player , dalgın dalgın yürüyor. Kızlar  '' aaa bak senin gariban, ayy garip çoçuk bak önümüzde '' bi selam verde mutlu olsun. Ne vercem kızım manyakmısınız siz dedim. O bir kere bana merhaba demedi ki diye sözlerini kestim. Neyse bizi fark ettiğini hissettik.
Birden suratı kızardı,duruşu değişti. Bir yandan göz ucuyla bize bakarken bir yandan da cep telefonunu cebinden çıkarmaya çalışıyordu. İşte o an cebinden büyükçe bir kağıt düşürdü.Yere düşen kağıtın farkına bile varmadan yoluna devam etti.  İşte o sırada bizim kızlar aaa bak cebinden bişey düştü , öenmli bir şeye benziyor gitsek de versek insanlık namına dedi. İyi dedim adımlarımı hızlandırarak yanına gidiyordum ki oda ne oda birden hızlandı. Allaaa dedim ne garip biri bu . Benden mi korku? Ürkek bir ceylan mı bu ? anlamadım ki! neden sonra köşeyi dönerken yetiştim hızına. Tam önümde durmuşken seslendim beni duymadı! Nasıl duysun ki !  kulağından bangır bangır sesler geliyor! Baktım olacak gibi değil ,  yavaşça vurarak omzuna dokundum. Hey bakar mısınız ? Bu kağıt sizden düştü , önemli bişey olsa gerek. Alın dedim. Sanki ben başka birşey demişim gibi heycanlanarak,suratına kendisi gibi garip bir gülümseme kondurdu.
 - Teş-teşekk-teşekkürler dedi, zorlanarak , sesinin titrediğini ,heycanı herhalinden belliydi! Belki bu kelimesinin ardından ,  başka şeyler söyler diye, gülümseyerek baktım suratıan heycanını yensin diye ama yok!  o marur garipligi ve gizemiyle döndü önüne ve birden koşmaya başladı ! Aman Allah'ım yok böyle bişey ne yapacağımı şaşırdım. Sanki ona kötü bir şey yapmışım gibi hissettim ve çok pişman oldum onun gibi bir insana iyilik yaptığım için...
İşte durum bundan ibaret değerli blog sahibi. Derhal hakkımda devamı gelecek asılsız hikayeye bir son verin diye size hikayeyi tüm gerçekliğiyle anlatmış bulunmaktayım. Son olarak söyleyin o Şekeral Efendiye'de bir daha böyle kendisi gibi garip, gizem süsü vererek insanları merakta bırakmasın. Söyleyeceklerim bu kadar yayınlarsanız sevinirim.
Hoşçakalın , Müjgan ...

16 Aralık 2010 Perşembe

Yarım Kalan Bir Aşk Hikayesi...

Evet sevgili okur kesimi. Blog sahibi de beni mazur görürse, kendisinin de - başrol olmasa bile - yardımcı erkek oyuncu olarak bulunduğu bir aşk hikayesinden bahsetmek isterim. Her hatırlayışımda heyecandan kalbimin pır pır attığı, nutkumun tutulduğu ama sonunda duyanların "aman tanrıııım" diye haykırmak istediği, sıradışı bir aşk hikayesi. Dilerseniz en başından alalım ki, kafalarda soru işaretleri kalmasın..

Soğuk bir kış günü, heyecandan titreyerek bu blogun sahibini aradım. Dedim kardeşim, işten çıkar çıkmaz hiçbir yere uğramadan, doğrudan her zaman oturduğumuz mekana geliyorsun, sana anlatacak çok önemli hadiselerim var. Heyecandan sesimin titrediğini sanırım o an o da fark etmişti ama çok da belli etmeden sadece "tamam" diyerek telefonu kapattı. O an ki heyecanımla yolda gördüğüm sıradan bir insanı, gel birader şöyle karşıma diye çevirip, başımdan geçenleri ona bile anlatabilirdim ama akşamı beklemem gerekiyordu. Nihayetinde akşam oldu da buluşma gerçekleşti. 

-- Hayırdır kardeşim? Nedir akşam akşam bu kadar mühim hadise? Anlat hele?
- Dur be olm, önce iki çay söyleyelim de elimizin altında kuruyacak damağımızı sulamalık bişiler olsun...
-- İki çay lütfen, bi tanesi açık olsun.
- Neyse, başlıyorum bak. Hazırsın demi?
-- Olm anlat işte, zaten telefonda sesin tir tir titriyordu!!

Bak dinlemeyeceksen anlatmayayım diye saçmalayarak olaya girdim. Olm, benim şu gittiğim kurs var ya. Orada daha ilk derste, arka sırada oturan sarışın hatundan bahsetmiştim. Hatun bana bakarken bir gariplik olduğunu sezinlemiştim ama, yok artık, taş gibi hatun işi gücü yok bana mı bakacak diye önemsememiştim. Neyse abi, gel zaman git zaman, ders aralarında, ders çıkışlarında hatun bana bir bakıyor ki sorma. Artık iyice işkillenmeye başladım. Dedim burda var bi bit yeniği ama hayırlısı. Bir yandan da, ya bu hatun da çirkin erkek seven güzeller kategorisindeyse. Ya gerçekten benim sessiz sakin ama filozofvari havamdan etkilendiyse? Sorular ve günler birbirini bu şekilde kovaladı gitti. 

--Ee, sen gerekli cesareti gösterip kıza açılamadın da, kız mı geldi sana açıldı yoksa??
- Dur olm yaa!! Böyle hikayeyi hiç edeceksen hiç anlatmayayım daha iyi..
-- Tamam lan tamam, devam et ben dinlemedeyim!!

Neyse işte, dün akşam üzeri kurs çıkışı empeüç kulaklığını taktım kulağıma. Verdim alttan en agresif metal müzik dinletilerini. Hırçın ve agresif bir modda her zamanki yoldan otobüs durağına yürüyorum. Hemen arkamda da, bizim sınıftan üç bayan arkadaş (birisi de benim şu bahsettiğim sarışın). Ben bilerek adımlarımı hafif yavaşlattım ama neden yaptığımı bilmiyorum, arkamda da sesli sesli birşeyler konuşuyorlar ama lanet olası empeüç player yüzünden anlamıyorum. Birden, sanki arkamdan bana yaklaşıldığını hissediyorum ama sanki yaklaşmıyor da ben yaklaştıklarını görmek istiyormuşum gibi. Anlatılması çok güç bir durum. Tam o esnada sol omzumda bir dokunma hissi ile arkamı dönüyorum ki, o da ne !!

- Olm ben burda sana ne anlatıyorum sen kalkmış karşı masadaki hatuna kilitlenmişsin. Bu mudur yani sevgi barış dostluk kardeşlik?? Bir daha da sana birşey anlatırsam iki olsun. Te allaam yaa, şu yaptığını düşmanım yapmaz yeminle!! Ben eve gidiyorum...

Diyerek ayrıldım o gün cafe'den.. Hikaye de başlıkta bahsettiğim şekilde yarım kaldı : ))

12 Aralık 2010 Pazar

Ah anam vah anam...

Geçenlerde yolda yürüyorum. İki tane alt alta pankart. Birisinde AKP Kadın kolları, diğerinde de CHP Kadın kolları imzası var.. Metinde ise; kadınlara seçme ve seçilme hakkının veriliş yıl dönümü kutlu olsun..Vay arkadaş dedim, bu mudur yani? Seçme ve seçilme hakkı verilmiş kadınlara, hem de 1930 küsürlü yıllarda. Ama benim beynim çok yönlüdür arkadaşlar. O metin üzerinden hemen feminist kadın gruplarına, oradan bir kadın neden feminist olur sorusuna, feminist kadınlardan da gariban anama atladı düşünceler. Yanlış anlaşılmasın ha, anam feminist falan değildir, tam aksi; beyim bilir modunda güzide bir ev hanımıdır ama o da kadın sonuçta. Üç çocuk anası : ))

Asıl meseleme geldim artık. Ben çok kültürlü ve bilgi birikimi yüksek birisi olduğum için, bu feminist ayaklarındaki ablaları, onların ilk örneklerini falan çok iyi bilirim. Asıl amaçlarını bile bilirim de her yerde açık açık söylemem. Bu blogda emaneten yazdığım için paylaşmakta bir beis görmüyorum! Şimdi sizler daha önce hiç "anaerkil" diye birşey duydunuz mu? Duymayanlar olduysa yazının geri kalanını okumasın, bilgisayarı kapatsın ve güzel bir uyku çeksin. Duydum diyenler, sözüm size; şu an malumunuz, ataerkil bir düzende yaşıyoruz ve erkek egemen güçleri lutfedip de, analarımıza, kadınlarımıza seçme ve seçilme gibi haklar veriyorlar. Peki, ya anaerkil bir toplumda yaşasaydık, erkeklerimizin hali nice olurdu? İşte şimdi aklıma gelen bir kaç enstantane yazmaya çalışayım dilim döndüğünce...

Mesela, anaerkil bir düzen olsaydı, acaba yolda yürürken kızlar bana laf atarmıydı? Atsalardı benim tepkim ne olurdu?? Ağzını burnunu kırar mıydım yoksa "kikikiki" diye kikirdeyerek yoluma devam mı ederdim?? Annem akşam işten gelince; beey, beeey, bu yemeğin hali ne böle, tuzu yok ayrıca çok sıcak diye çemkirir miydi?? Ayy şekerim bu erkek şöförler de trafiğin anasını ağlatıyordu diye kahvehane köşelerinde geyik çeviren kadınlar geliyor gözümün önüne de, komik mi trajedi mi karar veremiyorum : ))

Töre cinayeti için kocasını ve oğlunu kurşuna dizer miydi analarımız?? Ya da karısından dayak yiyen adam boşanma davası açar mıydı? Üff yaa, bu beyin cimnastiği çok ruhumu daralttı. Ama anladım ki, anaerkil bir toplum olsaydık ya da öyle bir toplumda yaşasaydık, bu kadar şiddet olmazdı hayatımızda.. Anaerkil de olsa ana yüreği kıyamazdı bizlere vurmaya, şiddet uygulamaya.. Vay arkadaş, nereden nereye geldik.. Ben ne yazmayı düşünüyodum, şimdi erkek olduğumdan utanır oldum.. Ama düşüncelerimde samimiyim diyerek bir alkışı hak ettiğimi düşünüyorum. Alkışlarınız "yorum" olarak "yorum" hanesine düşsün o zaman : ))

Kalın sağlıcakla...
Blogcuzade Sekeral Efendi

6 Aralık 2010 Pazartesi

1 milyon kalem - birmilyonkalem kaç düzinedir ?


   Bundan sonra 1milyonkalem adlı blog sayfasında yazar olarak görev alacağımı duyarlı izleyicim'e ilanen duyurmuş bulunmaktayım.
Sen kendi blogunda bile yazmasken  başka bir yerde nasıl paylaşımda bulunacaksınız dediğinizi duyar gibiyim.Söyleyin söyleyin alınmam :)) Farkındayım blogcanım'ı çok ihmal ediyorum uzun zamandır farkındayım. Artık bu gidişe bir son vermek istiyorum. Malum havalar hızlı birşekilde soğumaya başladı. Bu ne anlaam geliyor ? kış geldi. kır bacağını otur sıcak evinde, aç blog sayfanı kaldığın yerden devam et. Benim için bu anlama geliyor. Bu üşengeç , sürekli işi gücü çıkan kardeşiniz bundan sonra kendine extrem zamanlar ayarlayarak , kışı da bahane ederek yazmaya başlayacaktır emin olunuz. En azından yazabileceğini düşünmektedir. Uzun zamandır gerek sosyal yönüyle,gerek kültürel paylaşımı ve seviyeli çizgisiyle yayın yapmakta olan değerli  ''1 mk''   blog sayfasında, yazar olarak başlamış bulunmaktayım. 
Tüm içtenliğim ve samimiyetimle orada da yazılar yayınlayacağım. Belki ilk başta eski yazılarımdan bir seçme de yapabilirim  ama bir şekilde yep yeni yazılarım,gözlemlerim ve şiirlerimle sizlerle olmaya devam edeceğim.Güzel sosyal projelere imza atan,ticari kaygı taşımayan kaç tane blog var ki alasen? Varsa söylin gidim onlara da üye olim. Vel asıl kelam  sırf bunu söylemek için yazdım. Sizde üşenmediniz okudunuz , teşekkür ederim. unutmadan son yazılarıma yapılan yorumlara cevap vermediğim için çok mahçup durumdayım. Yorum yapan tüm güzel insanlara çokk teşekkürimi sunuyorum.Eksik olmayınız. Eliniz değmişken, hayrınıza şimdi linkini vereceğim yazıya da bir yorum yazarsanız sevinirim :))  Onun 0 yorum olarak bulunması canımı sıkmaya başladı. Lütfen bir el atınız :))) Şimdi ben yorum yaparsam ayıp olur ! Öyle değil mi?
Uzun zamandır çeşitli gözlemlerde bulunmaktayım.Yemedim içmedim gittim kalabalığın arasında çaresiz ve yalnız gözüken insanları gözlemledim,notlar aldım, kelimelerle oynadım içime sözler akıttım.Artık onları sizlerle paylaşmanın vakti geldi.  tek sorunum şudur ki ;  onları nasıl başlasam da yazsam diye düşünüyorum. Ara verince yazıya, tekrar  başlaması güç oluyor gerçekten! Kalemim ürkek,bedenim üşengeç fakat ruhum aç ! Her şeye rağmen bu yürek haykırmak istiyor ! Bu yüzden en kısa zaman zarfında görüşmek üzere, esen kalın ...


SEvgiler,
SAygılar ...