28 Mart 2011 Pazartesi

Uçurumun Kenarındayım Hızır



Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kal'asının burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avucunda
Koca yâr adım çağırır
Kaldım parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni ha itecek ...
 

Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Güzelliğin zülme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır ...
 

Ben fakir
En hakir
Bin taksir ...
 

Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzdan
Dabbet-ül arz dan
Yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum senden
...


Şiir: "Gülce"-Ömer Lütfi Mete

20 Mart 2011 Pazar

İsviçre'li Bilim Adamları


                                       
                                      '' yürüyen merdivenlerde ki yürüyen insanlar ''

           Evet konumuz bu şaşırdınız mı ? Şaşırmayın gündelik hayatın içinde sürekli yaptığımız bi eylem bu , öyle değil mi?  İlk başta bende yadırgıyordum bu insanları ama malesef bende onlara dahil oldum.
Ne zaman bi yerde yürüyen bir merdiven görsem; hemen sol şeridi kapatıp koşar adım yürümek istiyorum. Hafta içi işe geç kalmanın verdiği teleşla kazanmış olduğum bu vahim alışkanlığı malesef haftasonu izinli  günümde alışveriş merkezinde de istemdışı uygulamaya kalktım! Galiba ben hiçbir zaman normal insanlar gibi olamıycam :))


           İsviçre'li bilim adamları araştıracak konu bulamayınca teklifim üzerine bu konuya da eğildiler sağolsunlar, Ülkelerinde manoton geçen gündelik hayattan sıkıldıklarını söyleyerek Yürüyen merdiven de  yürüyen insanları görmek için ülkemize bi heyet göndermişler eksik olmasınlar :))

Hazırlamış oldukları raporda ; bu tip insanların aslında üşengeç insanlar olduklarını tespit etmişler. Demelerine göre  şöyle ki ; '' Bu insan türü sabah çalan alarmını sürekli erken saate kurmalarına rağmen bir türlü istedikleri saatte kalkamayıp uykuya yenilen insanlardır.
Bejj 5 dakka daha uyyyiimm diye yapmadıkları rezilllik yoktur. Ve sıcak yatakalrından kalktıktan sonra asla evde kahvaltı yapmaz apart topar hazırlanır bu insanlar. Yolda aldığı aparatif gıdaları (poğça,simit vss) yi fazla tükketiklerinden dolayı , bünyelerine almış oldukları karbonhidratları bi yerlerinin zorundan mecburen kinetik enerjiye geçirdikleri tespit edilmiş olup bu insanların her sabah  kendilerine söz verdiklerini fakat amacına o an için ulaştıktan sonra verilen sözleri çabucak unuttukları tespit edilerek kayıtlara alınmıştır. Hazırladıkları raporda ;  malesef 100 Türk Vatandaşından en az 10'unun bu dertten muzdarip olduğu saptanmıştır'' demişler.

       Ayrıca  son dakkika haberlerime göre yürüyen medivenlerin artık yeteri kadar hızlı yürümediğinden şikayet eden bu insanlar için ; ulaşım hizmetlerinde ve avm'lerde levellerini kendilerinin ayarlayabileceği özel makinaların siparişlerinin  bir uzak doğu firmasına verildiğini söyleyrek bir göz aydınlığı vermek istiyorum yürüyen merdivende yürüyen kadim dostlarıma.

Olimpiyat daire başkanlığının almış olduğu karar neticesinde,   diğer olimpiyatlarda başlamak üzere yürüyen merdivende yürüme müsabakalarını çeşitlendirerek olimpiyatlara reng katmak istemektedir. bu yarışma için ülkemize ayrıca bir telif hakkı sunulacakmış.Olimpiyat komitesi bu müsabakanın yarış şeklinde düzenlenmesini istemiş .
Bu dalın geliştirilmesi için Türk Vatandaşlarından büyük destek beklediklerini açıklamışlardır. Metro istasyonlarında ki vatandaşalrımız ise '' maden böyle bir şey yapılacak ,  illaki çift yönlü merdiven isteriz diyerek,iniş çıkış ve engelli parkurlarıyla ,kapsamlı olarak bu dalın namımıza yakşır şekilde yapılmasını istediklerini belirterek, bu konu da hertürlü yardıma hazır olduğunu sözlerine eklemişler''dir.
Yakında iş ilanlarında şöyle bir yazı görebilirsiniz;

      Yürüyen merdivenlerde  hızına güvenen, metro istasyonlarında yoğun iş saatlerinde,kalabalıklardan tereyağından kıl çeker gibi hızla çıkacak elemanlar aranıyor. .ssk + yemek, maaş dolgundur''  diye ilan görürseniz de hiç şaşırmayın heaa! benden söylemesi  :)))

9 Mart 2011 Çarşamba

Kabakulaksal Sinerji!

Merhaba blog. Sana şimdi hemen kaynaşıp sanki babamın bloğuymuş gibi sesleniyorum ama seni zaten bir yıldır dikizliyordum. Bu samimiyetin nedeni bende yatılı ukalalık değil, mazideki tanışmışlıktır. O yüzden bana daha ilk intibada sinir olmamanı temenni ederim.

Öncelerden beri zevkle takip ettiğim bu blog, yaptığı güzel nükteli, edebi çalışmalarıyla “adam olsaydım da ben de şöyle şeyler yazsaydım” düşüncelerine boğmuştur. Ama ilk tanıştığımız günlere bakacak olursak, içli tartışmalar beni 1 yıl önce burasıyla ilgili platonik bir kavgaya götürmüştür. Kendi blog sayfama daha selam vermeden şak diye bu blogda ne yazılmış diye merak etmemi aslında acınası bir bloğa yaptığım kıyak olarak görüyordum ve bu da beni bildiğiniz ezik yapıyordu. Kıskandığım şeyleri zaten zart diye söyleyebilecek bir adam olsaydım bugün Saba Tümer’ in oturduğu koltukta ben oturuyor olurdum.

Sahip olamadığımız ve sahip olmak istediğimiz metalara hiçbir zaman sahip olamayacağımızın anlaşılmasıyla başlayan bu kavgaya ben kendimce “adam gibi adamım”diye bakıyorken, atalarımız kedi ve uzanamadığı ciğer olarak değerlendirmiş. Aslında ben kedi gözüyle aynı şeyi söylüyorum. Bu noktada ciğere bakan minnoştan hiçbir farkım yok sonucuna kısadan ulaşabiliriz. Ancak bana özgü olmayan, insanların toplayıcılık taşıyıcılık devrinden beri süregelen bir alışkanlığı, değer veren insanları sevmek konseptini yürekten taşıyorum ve bu satırları bana ayırdığı için sözün özü arkadaşımıza teşekkür ediyorum.

Elbette böyle bir blogda kelimelerimin cümleler haline gelmesi büyük bir korku yaratıyor benim tarafımda. Zira ben usturupsuzluğumla nam salmış, birçok ilim bloğunda kara listelerde adı yazılı bir adamım. Bu gerçekten benim için büyük bir sorumluluk ve bu sorumluluğu yerine getirmeye çalışacağım. Bu bilincin ilk ürünü de bir önceki cümlede “çalışcam” yazdıktan sonra silip “çalışacağım” olarak değiştirerek oldu. Az sonra yazıyı yayınlamadan önce “ulan ne güzel argosuz küfürsüz bi merhaba” oldu diyene kadar sadeleştirmelerimi yapacağım. Öz eleştiri olarak “ulan o kadar sansür yaptık iki kere ulan kelimesi geçti kulaklarına tüküreyim bak bide küfrettim kafana edeyim kabakulak!” diye kendimi ehilleştirmeye çalışacağım. Neyse kapayalım bu bahsi eheühe, öhöm.

Yazarken çok eğleneceğim bir yerde okuyorsunuz bu yazıyı. Uzun oldu ama kısaca hepinize bir merhaba demek istedim.

8 Mart 2011 Salı