27 Aralık 2012 Perşembe

Sevgiden de Öte

SEVGİDEN DE ÖTE
Buz gibi alevler içinde beyaz bir gül,
Dikenleri batmıyor kimseye.
Suspus olmuş dalda bülbül,
Şikayetini getirmiyor dile.
Kapkara geceye doğuyor güneş,
Ay gökte asılı kalıyor.
Aklım almıyor hiçbir şeyi…
Karanlık caddeye yağıyor mavi gökyüzü
Cam kırıklarının acısı ellerimde,
Sevdan kadar acıtmıyor canımı.
Elimdeki sıcaklığınla başlıyor uzaklığın
Sonra gidiveriyor içimden martılar.
Bir günah perdesi hep gözlerimde,
Düşüncelerimde söyleyemediğim sözler.
Sen beyaz yalanlar söyle bana,
Durma, söyle hadi.
Geceyi uyandırmışken dolunay
Kayan küçük yıldızı yakala.
Sonra bir dilek tut sessizce,
Gerçekle düş arasında.
Sarı, siyah, kızıl eller
Uzanır boynuma günahlarla.
Rüzgar eser durur yüzüme yüzüme,
Darmadağınım…
Korkutur hep gök gürültüleri.
Sığdıramam kendimi koca şehre.
Zor gelir bu kıyamet günleri.
Getirmedim ama yolundan hiçbir gideni,
Karanlıkları hep bıraktım geceye.
Doğru belki sevmiyorum seni,
Bu bendeki sevgiden de öte…
Yazan: Banu Kenber (onaylı)

9 Aralık 2012 Pazar

GEL ARTIK ...



Herşeyden vazgeçtiğim bir anda,
Kalbimin kapısını çalmadan gel,
Paldır kültür gir hayatıma,
Gelişin ses getirsin,,
Yankılansın dörtbir yan,
Varlıgınla aydınlansın gözümün feri,
Şifa olsun gelişin acılara,

Mucizem ol,
Yaşama sevincimi kucakla,
Sığınacak limanım,
Karanlığıma fener ol,
Şans meleğim,
İlham perim ol,
Gelişinin şerefine dizerim mısraları  sıraya,

Umudumu henüz  yitirmeden,
Güneş batmadan gel,
Tesadüfen geç istersen gönül yamacımdan,
Süpriz yaparmışçasına gel,
Otur, kurul yüreğimde baş köşeye, 
Yüreğim az dağınıktır,
Kusura bakmadan gel ...

Şiir :  Salih Yıldırım

7 Aralık 2012 Cuma

BAK YİNE GEÇTİ BAHAR GÜL NEYLESİN ...


Bak yine geçti bahar gül neylesin neylesin
Gelmeyince nazlı yar yol neylesin neylesin
Ağaç bakar göklere bulutlar hasret yere
Güneş yakmış bir kere çöl neylesin neylesin
Gönlümdeki arzuyu dinmeyen şu sızıyı
Tanrı yazmış yazıyı kul neylesin neylesin ...



6 Aralık 2012 Perşembe

Gitgide Alışıyorum Sana


Gitgide alışıyorum sana....
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
Yanımda olduğun zamanlar;
sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...
Alışkanlıklar daima korkutur beni...
Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...
Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır...
Fakat şimdi sana alışıyorum...
Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.
Yalnız içimde garip bir korku var.
Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum...
Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini
daha değerlisini verememekten korkuyorum...
Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla
yapayalnız bırakmaktan korkuyorum...

 
Oysaki her zaman ve günün her saatinde
yanında olmalıyım senin... Bana alışmış olmaktan
pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı...
Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp
emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni...
Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.
Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim...
"Bana alış" demeyeceğim... Nasıl olsa alışacaksın bir gün...
Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,
sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden!
 

İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle
mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum...
Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu
kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.

 
Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim
senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor...
Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.
Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa
seni görecekler içimde...
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.
İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.
Her yerde iki olduğumuz için
bir bütün haline geliyoruz durmadan...

 
Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni...
Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden...
Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor...
Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri...
Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum...
Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık...

 
Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz....
Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum...
Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.
Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde...
Uzun süren bir baygınlık sonrasının
o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim...
Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman
seninle vardığım yüksekliğe erişemez...

 
Açılmış bütün kuyuların derinliği
içimde seni bulduğum yer kadar derin değil...
Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.
Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.
Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.
Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.
Alev almayan bir yerimiz kalmadı.
Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor.
Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.
Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.
Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız...
Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
bizden güçlüsü olmayacak!
En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle...
Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.
Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık...



Ümit Yaşar OĞUZCAN

25 Ekim 2012 Perşembe

AY BİR BAHANE



Geçen gün  çıktığım yolculukta hava artık kararmış gece tüm ihtişamıyla kendini göstermeye çalışıyordu. Bir ara başımı gökyüzüne doğru tevafuken kaldırdım ve ayın yaratılış vazifesini yerine getirdiğini fark ettim . Bu bir fark edilişti aslında. Hepimizin bildiği sıradan bir aydı bir başka onu gören için . Ama ben  böyle bir eserin tüm insanlar ya da diğer varlıkların bir araya gelerek yapamayacağını düşündüm bir an. Daha sonra ona bakarak  rabbimin hikmetini düşündüm ve şu ayeti hatırladım : "Rahmanın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak(düzensizlik) görüyor musun?" (Mülk suresi, 3. ayet) 

Tabiki de dedim kendime her şeyi belli bir ölçüde yaratan rabbimizin akıl almaz hesaplamalarını düşündüm . Mesela dedim;
·         Dünya kendi ekseni etrafında saatte bin mil hız yapar. Eğer böyle değil de saatte yüz mil hız yapacak kadar dönseydi, gündüz ve gece şimdi olduğundan daha uzun olurdu. Bu durumda bitkiler gündüz yanar, kalan olursa da onlarda donardı.
  • Ay, dünyamıza şimdiki noktasından 50 bin mil ötede olsaydı, yeryüzünde med-cezir(gel-git) olayları sonucunda bütün kıtalar günde iki defa su altında kalırdı.
  • Dünyamızın çevresini saran atmosfer tabakası biraz daha ince olsaydı, atmosferde yanıp parçalanan binlerce meteor, o zaman dünyamıza rahatlıkla ulaşabilir ve her şeyi yok ederdi.
  • Mevsimlerin sürekliliği, gece ile gündüzün birbirini izlemesi, su döngüsü, yeryüzünde yaşamın oluşması da evrende mükemmel bir düzenin olduğunun en açık delilidir
‘’Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için aya evreler koyan Allah'tır. Allah, bunları boş yere yaratmamıştır. O, ayetlerini düşünen bir toplum için ayrıntılı olarak açıklıyor." (Yunus suresi, 5)

‘’Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık" (Kamer suresi, ayet 49 ) ayeti çınlıyor kulaklarımda. Doğadaki bütün canlı ve cansız varlıklar, varlıklarıyla Allah’ı temsil ederken nasıl oluyor da bu kadar kör olabiliyoruz. Oysa bir yaprak bile silkinerek çıkardığı sesle  Allah’ı tesbih ederken nasıl oluyor da biz eşref-i  mahlukat olarak bunları göremiyoruz diye sitem ettim kendime kendime. Kainat aşk ile ilan ederken teslimiyetini nasıl oluyor da kulaklarımıza pamuk tıkayabiliyoruz . Evren muhteşem ahengiyle sesini bize duyurmaya çalışırken çığlık çığlığa, ben buradayım benim bir sahibim var derken nasıl oluyor da her şey bizimmiş gibi davranabiliyor, Dünyanın merkezi olarak görebiliyoruz kendimizi…

    Hayatı bir tiyatro sahnesi gibi düşünelim hepimizin birer rolü var belki hepimize göre rolümüz çok önemli layıkıyla canlandırmalıyız. İşte bizim de layıkıyla yerine getirmemiz gereken vazifemizde kulluk vazifemiz. Oyun bittikten sonra sahne çıkışında kendimizi izlediğimizde hatalarımızdan utanç duymayalım değil mi?
Umut ediyorum rabbim onu her yerde görebilmeyi, onu her yerde duyup hissedebilmeyi, onun yoluda koşturmayı nasip etsin bizlere  inşallah…
Dua İle…

BURCU YILDIRIM

1 Ekim 2012 Pazartesi

BANA ÖYLE GEL...


BANA ÖYLE GEL…

Öyle bir gel ki bana güzelim,
Tan yeri henüz ağarmadan,
Horozlar ötmeden gel.
Güneş tepelere ulaşmadan,
Aydınlığa kavuşmadan gel.
Çiy taneleri yaprağın ucundayken,
Rüyada mıyım bilmiyorken gel.
Akşamdan kalma uykum dağılmışken,
Rüzgar penceremi aralarken gel.
Ezan sesi kulaklarımda çınlarken,
İsmini secdede anarken gel.
  
Gel ki,
Sana hasret gözlerim
Görünce güzelliğini,
Doğuversin evime gözlerin.
Alev alev güneş gibi
Yaksın çırpınan yüreğimi.
Alıp götürüversin karanlığı,
Duvarlardan kazısın.
Sürüklesin dağların öte yanına,
Benden uzaklara atsın.
 
Ya da bir gece vakti gel güzelim,
Güller henüz kapanmışken,
Bülbüller şikayet etmezken gel.
Karıncalar yuvaya dönmüşken,
Gece kapımı çalmışken gel.
Kapkara bulutlar ıslanırken,
Ay gökte dolanırken gel.
Etrafta ayak sesleri kesilmişken,
Hasretin içime işlemişken gel.
Düşüncelerim karanlığa karışmadan,
Nerden geldiğini söylemeden gel.
 
Gel ki,
Birer yıldız olsun ela gözlerin,
Karanlığın içinde parlasın.
Bir yol göstersin sana doğru
Aydınlansın kara gözlerim
Ne pahasına olursa olsun
Uzatayım elimi sonunda.
Açıvereyim ardında bulunduğun kapıyı
Ulaşayım yıldızlarına…
Yazan: Banu KENBER

23 Ağustos 2012 Perşembe

ÖNCE BEN SEVMELİYİM SENİ


Önce ben sevmeliyim seni
Ama yavaş yavaş…
Önce ben sevmeliyim ki
Ellerim yüzünde dolanırken
Gözüm kapalı görmeliyim sevgini.
Dilinin en suskun olduğu anda
Yüreğini duymalıyım çığlık çığlığa.
İçime çektiğim kokun olmalı
Aldığım her nefesim.
Gözlerimi kaçırdığım her yerde
Gözlerini görmeliyim en derininden.


Önce ben sevmeliyim seni
Ama yavaş yavaş…
Önce ben sevmeliyim ki
Paylaşmadan tadını aldığımda sevginin
Gelgitlerin canımı acıtmalı.
Sıradan aşkların duygusuna inat
Seni sevmek öyle kolay olmamalı.
En aklımda olmadığını sandığım anda
Dilimden dökülen adın olmalı.
Adının aklıma düştüğü her an
Yüreğimden martılar uçuşmalı.


Önce ben sevmeliyim seni
Ama yavaş yavaş…
Önce ben sevmeliyim ki
Bir ‘üç beş nöbeti’ uykusuzluğunda
Yazdığım şiirler hep sana olmalı.
Özlemin gurbetinde değil
Elimdeki sıcaklığında duyulmalı.
Dayanamadığım mesafelerin değil
Bakışlarının benden uzaklığı olmalı.
Başkası olmamalı senden kıskandığım
Benden önceki yılların olmalı.


Önce ben sevmeliyim seni
Ama yavaş yavaş…


Yazan: Banu Kenber (onaylı)

21 Ağustos 2012 Salı

NE DESEM BİLMİYORUM Kİ ?


Sevgili blog yazarları, güzel dostlarım, öncelikle geçte olsa herkesin bayramını kutlar , sağlık,mutluluk ve esenlik dilerim.  Geç oldu artık kutlamasan da olur diyorsanız , (bayramınızın  3. günü kutlu olsun o zaman )

Blogum da paylaşımda bulunmayalı aylar oldu. Bu bir marifet mi hayır kesinlikle değil ! Tamamen üşengeçlik! Bazı hatırlatmalarda bulunacaktım ki fırsatım olmadı belkide tembellik ettim aff ola herkesten. Amma velakin bundan sonra bu blogda hiç görmediğiniz kadar güzel paylaşımlara şahit olacaksınız. Demedi demeyin :))

Yazamadığım süre zarfında yine yüzlerce  blog takip ettim okudum , yorumladım. ama  yazamadım bir türlü ( yazar tıkanmasımı yaşadım bilmiyorum :)))  )  Tabi işin şakası bu. Yazarlık için gidecek daha çok yolumuz var. Neyse sizden uzak kaldığım bu süre zarfında,  bazı gönül dostlarım sevgili güzel insanlar beni kırmayarak blogumda  yazarlık teklifini hiç düşünmeden kabul ettiler eksik olmasınlar, birde üstüne üstlük  birbirinden güzel paylaşımlarda bulundular . Sağolsunlar. Onlara da burdan çok teşekkür ediyorum bu vesileyle...

Her ne kadar heyacanla yayımladığı paylaşımlarının altına ben diye yorum yazsanızda onlar size kırılmamışlar yazmaya devam ediyorlar :)))
Her yazı sonrasında  yazarın kendi ismi bulunuyor, etiketlerde ismi yer alıyor,  yahut '' Bu alanlara bakarak yorum  yazarsanız, postu giren yazar arkadaşımızın emeğini onurlandırmış oluruz. ( yorum yazmayacaksanız  bu hatırlatmayı  dikkate almayınız, sadece bilin diye nacizane söylemde bulundum dostlarım. :)) )


 Şu an yazılarını okuduğunuz bu mütavazi blog sayfasında  benden başka ( SÖZÜN ÖZÜ ), kendi ve kalemi güzel 6 arkadaşım postlarını heyacanla yayınlamaktadır.   Bu mümtaz şahsiyetler : '' Kabakulak Kocakulakoğlu ,  elde var şiir , burcu yıldırım  , AynıBen  ve  her ne kadar eskisi gibi  yazmasa da  gönül dostum , sekeral
 Teşekkürler Güzel İnsanlar ...

Bu ismini saydığım yazar arkadaşlarımın her birinin tarzı farklı olduğu gibi ,üsluplarıda birbirinden farklıdır. O yüzden paylaşımlarında özgürdürler. Anlayışınız için şimdiden  herbirinize teşekkür ediyorum.

Yepyeni  paylaşımlarla devam edebilmek adına ,   masamıza oturduk, kalemimizi elimize aldık.  Neler dökülecek yüreğimizden hep birlikte  görelim bakalım artık ...

 SEvgiler,
 SAygılar ...


Tekrar Hayırlı Bayramlar Dilerim Güzel İnsanlar.
Bayramımız Kutlu Olsun İnşallah .
         
! SÖZÜN ÖZÜ







14 Ağustos 2012 Salı

İŞTE TAM VAKTİ !


    Ey, günahlarla kirlenmiş kimseleri hemen cezalandırmayan, haddini bilmezlerin ayıplarını görmezlikten gelerek onlara manevi kirlerden arınma fırsatı veren Merhametliler Merhametlisi!

Yüreğimizin içinden akarak gelen işte bu yakarış aslında muhabbetimizin amacını açıkça vurgulamaktadır. Evet, keşkelerin bir dönüm noktası,yeni başlangıçların start çizgisi kısacası Allaha karşı boynumuzu yerden yavaşça kaldırma fırsatı veren güç ‘TÖVBE’ uzar gider bu tanımlamalar…

 Kime el açtığının farkında olan bir sadık kul, düşünce ve dualarını niyeti ve içtenliğiyle sık sık kalibrasyondan geçirir yani geçirmelidir. Ne yapıyorum? Amacım ne? Hangi yoldayım?? Acaba çıkmaz yol mu?  Peki bu yolun bir çıkışı varsa nereye çıkar? Hepimizin aklına bir anda gelen ama işimize gelmeyen işte bu sorular evet artık değişimin , yeni bir sayfa açmanın tam vakti dediğimiz zamanlar muhakkak oluyor hayatımızda. Belki de denemeye başlıyoruz  bir saat bilemedin  bir gün için  ya sonrası kocaman bir ‘HİÇ’.  Çünkü tövbeye değer şeyler her zaman daha cazip gelmez mi nefsimize? 

Rabbim bize ahir zamanın karanlığında bir ümit ışığı yolluyor şah damarımızdan veya yedi kat semadan  bizede bu ışığın peşine takılıp karanlığı boğmak kalıyor haksızmıyım?  Ya da daha kolayı dua ve niyazlarımızı nabızlarımızın ‘ALLAH,ALLAH’  diye attığı  dakika ve saniyeleri kollayarak mübarek gün ve geceleri ilahi mevhibelere açık kutlu  vakitler  sayarak dolu dolu yaşaması kalıyor. İşte tam vakti ‘KADİR GECESİ’

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. 1﴿
Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! 2﴿
Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. 3﴿
Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. 4﴿
O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. 5﴿ [KADR SURESİ]

Her kim, imânından dolayı ve mükafatını yalnız Allâh’tan umarak Kadir Gecesi’ni ihya ederse, geçmiş günahları affedilir.[HADİS-İ ŞERİF]

Peygamber efendimizin nice güzel sözlerinden birini hatırlatarak kalemi yavaşça yerine bırakıyorum. Bu mübarek gecede tabir-i caizse annesi kızmış çocuklar gibi boynumuzu büküp, halıyı izleyerek özür ve aff dilemeyi ümit ediyorum hepimiz içinJ

Dualarda buluşmak dileğiyle hayırlı kandiller…


Burcu YILDIRIM

AKLINA GELEN İLK KİŞİ

Birini sevmemeye çalışmaktır aşk.memeye çalışmaktır aşk. 
İlk elini tuttuğunda, heyecandan ne yapacağını bilememektir. 
Heyecanlanmak tır, heyecanını durduramamaktır. 
Gece yatakta tavana bakarak saatlerce düşünebilmektir.
Öpüşmek için utanmak, bir zaman sonra ise dudaklarına alışabilmektir.
Dudaklarının tadına alışabilmek. 
Biraz daha aşık olmak için, biraz daha müzik dinlemektir.
Biraz daha öpmektir,biraz daha sarılmak, “hadi biraz daha” demektir. 
Onun gittiği yerlere koşa koşa giderken, bir zaman sonra gitmemektir.
Ama gizliden gizliye takip etmektir; aşk.
Bazı şeyleri sürekli düşünüp, kendine yedirememek tir aşk.
Yalan söylemektir aşk, kaybetmemek için büyük büyük yalanlar söylemektir.
Tabii ki de çoktan unuttum” cümlesinin ta kendisidir; aşk.
Sırf hayatında biraz daha kalmasını istediğin için arkadaşça davranmaya çalışmaktır.
Arkadaş olamamaktır, aşk.
Kıskandırmaya çalışmaktır, kıskanmaya çalışmaktır, kıskanmamaya çalışmaktır.
Gülerek dinlediğin şarkıların gerçek anlamlarını, yalnızken anlayabilmektir.
Onunla gittiğin yerleri hatırlamaktır aşk.
Hatırlamak istememektir ama hatırlamaktır
İnatla hatırlamaktır aşk.
Ama şayet o hatırladığın mekanda olursan, hatırladığın şeylerin lafını bile etmemektir. 
Bilerek hata yapmaktır, bilerek yanlış yapmak. 
Konuşmamaktır aşk, susmaktır.
Aşk böyle bi’ şeydir işte. 
Kendini kandırmaktır, kendine yalan söylemektir, yalan söylemek istememek ama zorunda kalmaktır. Herkesin ortasında öpüştüğün birine hissettiklerini bir zaman sonra saklamaktır.
Kendinden saklanmaktır.
Artık sadece kendinle konuşmaktır aşk, kendi kendine anlatmaktır.
Buraya yazmaktır aşk.
Etrafında az kişinin kalmasıdır.
Artık üzülmemektir, ağlayamamaktır. Artık ü-zü-le-me-mektir, aşk.
Gözlerinin dolamamasıdır.

Ağlamak isterdim ama ağlayamıyorum nedense” cümlesidir. İçinden geçen cümlelerin başka, yazmaya çalıştıklarının başka, konuştuklarının başka olmasıdır. Bunu bana yazdıran kişidir belki de aşk, belki de bunu okuduğunda aklına gelen ilk kişidir.




                                                                       ARDA EREL

12 Ağustos 2012 Pazar

AKLINA GELMEK



Çok şey olacağını sandığım ama hiçbir şey olmayacağını bildiğim halde, aklına gelmek istiyorum. Bir şarkının sözünde hatırladığında olabilir. Bir yazıdan çok sıkılıp, bitiremediğin bir anda da. Bilmem ki, bir arkadaşının hakkımda bahsetmesi. Bir televizyon programı. Ama gelmeliyim işte, bilmem ki, anlatabiliyor muyum? Anlamıyorsundur. Çünkü insan beyninde yaşatır, beyninde öldürür. Beyninde öldürdüğün şeyleri, bilinçaltında da öldürürsün. Ne kadar derinlere hapsedersen, kazıması ne kadar uzun sürerse, yerinden çıkartmak da o kadar zor olur. Şimdi anlıyor musun? Gelmeliyim çünkü, bütün gün “nerdedir” diye düşündüğün birinin seni düşünmediğini düşünmek, bazen çok zor. Bazen çok imkansız. Bazen “olmaz artık” gibi gelse de, bazen kocaman umutlarla kurduğun; “kesin geliyordur” cümlesi gibi. Bittiğine kesin gözle bakarak inandığın bir şeyi yeniden başlatmak, imkansız gözükebilir. Çok zor olabilir. Hatta istediğim hiç olmayabilir. Ama, birinin aklına geldiğini bilmek, bunu bilerek “Yine de”yle başlayan cümleler kurarak mutlu olmak, inan bir insanı çok mutlu eder. Öyle mutlu eder ki, bunları düşündürmek, bunları yazmak zorunda bıraktırtmaz. 
Bu yüzden aklına gelmek istiyorum. Bu yüzden, aklına geliyorsam; artık hiç çıkmamak istiyorum.

                                              ARDA EREL

1 Ağustos 2012 Çarşamba

GÖZLERİN




GÖZLERİN
 Gözlerin, tutup kolumdan çeker beni senin yoluna,
Gözlerin, atar beni gözlerin karası sevdalara.
Gözlerin, düşürür beni en kahpe tuzaklara,
Gözlerin, yakar beni yarı uyanık aşk acısıyla.
Gözlerin, alır beni götürür bilmediğim masallara,
Gözlerin, satar beni üç kuruşluk aşk romanlarına.
Gözlerin, tutar beni vurur kıyıya dalga dalga,
Gözlerin, bırakır beni her gece çıkmaz sokaklara.
Gözlerin, susturur beni ifadesiz kalırım gece yarılarında,
Gözlerin, söyletir beni dolaşırım bağıra çağıra yollarda.
Gözlerin, inandırır beni en gözü kara yalanlara,
Gözlerin, kandırır beni aklım bir karış havada.
Gözlerin, salar beni adı konulmamış duygulara,
Gözlerin... gözlerin... gözlerin...

Yazan: Banu Kenber (onaylı)

26 Temmuz 2012 Perşembe

ÜÇ SUALE ,TEK CEVAP


Bir grup felsefeci , gelerek '' Şems-i Tebriziye ''
Dediler: Birkaç sual sormaya geldik size.
O sırada tebrizi hazretleri ders için toplamıştı cümle talebeleri,

Ve elinde bir kerpiç bulunuyordu o ara,
Kerpiçle teyemmüm'ü öğretirdi onlara,
İşte bu sırada, geldi felsefeciler üç sual sormak için, müsade istediler.

1- Dediler ki : ? ALLAH vardır, görünemez diyorsun, görünmeyen şeye mi siz inanıyorsunuz?

2- Ateşten yaratıldı dersiniz şeytan için. Sonrada ''O'' ateşte yanacak diyorsunuz.
Bu iki sözünüzde yok mudur bir tenakuz?
Ateştense şeytanın halk edilişi, Öyleyse hiç yakar mı ateş ,başka ateşi ?

3- Ayrıca dersiniz ; İslamda kul hakkı var, Ahirette , hakkını alır alacaklılar, 
Halbuki bırakın insanları kendi hallerine,
Canları ne isterse, yapsınlar birbirine !


O vakit Hazreti Şems, o kerpiçi alarak , o kimsenin başına vurdu cevap olarak, daha onu dinlemeden şikayetçi olup  götürdüler kadının huzuruna.
Kadı dedi niye vurdun bu adamın başına. Tebriz-i der ki 3 sualine cevaptır amacım. Kadı sorar nedir işin aslı.
Şems anlatır bir bir :

1- Başına vurdum, göstersin o başının ağrı ve acısını ?
Lakin mümkün deiğil acıyı göstermek !

2- Şeytan ateş cinsinden zarar görmez dedi, ateşten yaratılanı neden atıyorsun ateşe yanmayacaksa?
Halbuki kendiside topraktan yaratıldı, öyleyse bu toprak bu kerpiçle niçin başı ağrıdı. insanda topraktan meydana elmedi mi?

3- Ve diyor ki ölünce, yoktur hesap ve mizan , Şu dünyada serbestçe yaşamalı her insan, Bırakın yapsın istediğini , karışmasın kimseye.
Maden ki istemiyorsun hak hukuka riayet, öyleyse bende özgürce yaptım bir hareket. o halde o  niçin beni, size etti şikayet ?



( Aşkın Son Nefesi kitabından alıntı bir hikayedir )

22 Temmuz 2012 Pazar

ÖZLÜ SÖZLER KÖŞESİ ( 6 )



Eğer ümmetim, Ramazan ayında tecellli eden faziletleri bilmiş olsalardı, bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi.
( Hadis )



Rabbim senden başka hiçbir şeyi olmayan ben, Senden başka herşeyi olana acırım.
(Konfünçyüs)


Hoşlanmadığına sabretmedikçe, hoşlandığını ele geçiremezsin.
(Hz. İsa (as) )


Niceleri geldi neler istediler, 
Bırakıp dünyayı sonra gittiler,
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
İnan o gidenler de senin gibiydiler ...
(Yunus Emre)



Düşünmeden öğrenmek, kaybedilmiş emektir.
(Hz Ali (r.a.)



Çözümde görev almayanlar sorunun bir parçası olurlar.
(Goethe)


Başkasının ayıbından bahsetmek istediğin zaman, kendi nefsinin ayıplarını hatırla.
(Hadis)


Dört şey geri gelmez: 
Söylenen söz ,atılan ok, geçen zaman ve kaçırılan fırsat.
( Hz Ömer (r.a)


Affetmek ve unutmak iyi insanların intikamıdır.
(Schiller)



Bilginin efendisi olmak için, çalışmanın uşağı olmak şarttır.
(Honora d Balzanc)


Nice namaz kılanlar var ki; Onların namazlarından nasibi; yorgunluk ve zahmetten başka birşey değildir.
(Hadis)


Bir kimse seni sende olmayan vasıflarla överse,
Gün gelir, sende olmayan kusurlarla da yerebilir.
(Ali Zeynel Abidin)


ALLAH rızası için söylenmeyen sözde , ALLAH yollunda harcanmayan malda hayır yoktur.
( Hz. Ebubekir (r.a.)  )


Borç köleliğin başlangıcıdır.
(Victor Hugo)


Yalan ile iman bir arada olmaz.
(Hadis )


Aynaya nasıl bakarsanız, yüzünüzü öyle görürsünüz.
(Atasözü)



Ya açar Nazm'ı Celil'in bakarız yaprağına , 
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına,
İnmemiştir Kuran bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakma için ...
(Necip Fazıl Kısakürek)



Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, Cevizin hepsini kabuk zanneder.
(İmam-ı Gazali)


Merhamet etmeyene, Merhamet olunmaz.
(Hadis)



Akıllı insan her düşündüğünü söylemez ama söylediği herşeyi düşünür.
(Aristo)


Cahillerle girdiğim her tartışmayı kaybetmişimdir.
( Ebu Hanife )



11 Temmuz 2012 Çarşamba

sevgiliye

                                                                      SEVGİLİYE

 
Sevgiliye giden yollardan birinde,
Kaybettim yolumu.
Gökyüzü karanlık,
Ay karanlık,
Sevgilinin yüzü aya dönük.
Bir bilse bu yolda nasıl korktuğumu,
Bir bilse...
Ne geri dönüp çıkmaya isteğim var,
Ne yoluma devam etmeye cesaretim.
Ve hiçbir şarkı da dolanmaz dilime
Korkumu geçirmeye yetmez.
Çocukken de böyleydim ben.
Ne zaman siyah giyinse bulutlar ürperirdim
Ve hep bir ışık girerdi odama penceremden
Gökyüzüne bakmaya korkardım.
Büyüyünce geçer derdim, geçmedi.
Gökyüzü şimdi gün doğmadan önceki son karanlık.
Bir gelse şafak söker,
Bulutlar gelin gibi salınır.
Bir gelse ay yerini güneşe bırakır,
Zaman geçtiğine utanır.
Bir gelse geçer korkularım.
Korkuyorum, gel artık..
Yazan: Banu KENBER (onaylı)

1 Temmuz 2012 Pazar

Tek Bilet

TEK BİLET

 Esip duruyor yine başımın üstünde,
Yedi tepeli şehrin rüzgarı.
İçimden alıp başımı gitmek geliyor,
Bu defa her zamankinden farklı.
...
Ardıma bakmadan gitsem bu defa,
Ki gitmesi kolay olsun.
Ve gece olsun gidişim,
Sen kömür karası gözlerini
Kapatıp üzerine,
Olmak istediğim rüyalarındayken.
Bir yer seçsem öyle rastgele,
Ya da otobüs nereye götürürse.
Sonra, tek bilet olsa cam kenarı,
Mümkünse sadece gidiş olsa,
Ve olabildiğince uzun bir yol...

Yazan: Banu Kenber

26 Haziran 2012 Salı

İHANET ÇİÇEKLERİ

Yıllar olmuş sanki görmeyeli,
Gözünü gözüme değdirmeyeli.
Nasıl da uzaklara düşmüş gözlerinin yolu,
Yorgunluğun çizgileri yüzüne vurmuş.
Yüzün soğuk,
Yüzün uzak,
Yüzünde suskunluğumun sebebi var.
Sözlerin uzaktan biri konuşur gibi,
Sen konuştukça hüzün yağdırır bulutlar.
Çıkarsın yüreğimden sarı bir vedayla,
Sonbahardır artık sesinin rengi.
Dudağın yabancı sevgilerin izini taşır,
Yalancı gülüşlerle konmuş yamacına.
Zemheri geceleri ellerin tutulmuş.
Ellerin soğuk,
Ellerin uzak,
Ellerinde ihanet çiçekleri var.

10/01/2011        01:33 (onaylı)


9 Haziran 2012 Cumartesi

Ses Ver Blog Ahalisi!

Evet son iki yazımızda sevgiliye attığımız pandiklerden bahsettikten sonra yine kendimle karşınızdayım efendim. Ama daha önce bişe sorcam, bu blogger ahalisine ne olmuş kardeşim? Herkesin kolayına mı gelmiş tweet atmak, onları "follow"lamak, hamakta sallanmak, armutları ballandırmak? Blog tarihi hazin günlerini yaşıyormuş gibime geldi.. Bu blogcu arkadaşların misyonlarını bir üst basamağa taşıyıp kitap çıkarmaların eseri. Değilse kurşun döktürmeli millete, akıllar başa alınmalı. Yazınız efendim, reca edeceğim. Tamam benim de eleştirdiğim ergenlik kelimeleri vardır, aynı zamanda kurduğum babasız cümlelerim nedeniyle eleştirilmişliğim. Ama yazmanın önünde engel midir? Değildir değerli vatandaş. Bırakınız bir kişi izlemesin sayfanızı, bırakınız yanlışlık eseri bile görülmüş tek bir yazınız olmasın, hiç bir kitabın kapağında mistik havalarda gezinen gizemli fotoğraflarınız olmasın. Ama yazınız.

Ben ufacıklardayken beni üzen şeyleri kendi meşrebimde yazardım. İç organlarımın farkında olmadığım ve gözle görünür organlarımın bir çoğunun da ne işe yaradığını bilmediğim zamanlarda H.E. adlı öğretmenimin cetvelle suratıma vurduğunu "örtmen suratıma cetvelle vurdu kabardı yanağım çok acıyor" diye yazarken lise sonda S.Ö adlı hocadan yediğim sağlam dayağı"h**oğlu h**nın çocuğu, insan insana öyle mi vurur p***k evladı, bişe diyim mi sevgili kağıt bu herifin anası yada babası eşşek lan! yada at! iki insan ürünü bi organizma böyle dövemez, p*ç! anasını eşekler dürtsün bunun!" diye tasvir etmişim. İşin ilginci herkes de böyle birşey yapıyor zannetmişim.. Değilmiş. Ama ben sonuçta yazmış rahat etmişim.

Lise zamanlarımda şimdilerde radyo programı yapan Zeki Kayahan Coşkun adlı minik, sempatik, zeki, olgun sever büyüğümüz gazetenin bir ekinde Zeki'yle Zekice adlı bir köşede yazıyor, ben de bir yandan yazılarını okuyor bir yandan ne derdim varsa ona yazıyorum. Helal olsun adama her hafta beni muhatap alıyor, hayretler içine düşüyordum; ne şaşırıyordum arkadaş.. Baya devam etti o gazete eki, Zeki'nin yazıları, ona anlattıklarım ve onun bana cevapları.. O zamanlar bilgisayarla alakalı işlerle uğraştığımdan her hafta aldığım gazeteyi sonradan eksen kayması yaşamam nedeniyle Zeki Kayahan Coşkun okumak için alıyordum. O zamanlardan sakladığım tüm küpürleri askerlik vazifesi nedeniyle ayrıldığım evimden torlayıp toplayıp, hiç üşenmeyip, gözünün yaşına bakmayıp bir kalemde çöpe gönderen anneme de burdan hemen tüm yazılarda olduğu gibi yine sevgilerimi gönderiyorum ayrıca.

Şimdi bunu neden söylüyorum bilir misin sevgili jakabo?

Büyük ihtimal Zeki Kayahan Coşkun beni hatırlamaz. Hatırlasa bile o zamanlar hastası olduğu kırmızı ferrarisine elletmez. Elletse de elletmese de farketmez. Farkeden şey; o yazıların benim için kıymetli olması. O bunu kesin bilmiyordur. Onun o yazıları yazmasının yalın maksadı paramı alıyorum işime bakıyorum anlayışı da olabilir, birilerine birşeyler anlatıyorum o yüzden yazmalıyım da bu da benim için diğer bir farketmez. Benim için kıymetliydi ve çok güzeldi bu yeterli.

O kadar Zeki abiye bok attık şunu hatırlamıyordur, bunu da hatırlamıyordur diye ama şu an bu yazıyı okuyan bir çok kişinin de o yazılardan haberi olmadığına dair itina ile kulaklarımın kalıbını bastırırım. Zaten yazılan yazının birileri için anlamı olması demek; herkes için anlamlı olması anlamına gelemez. O yüzden yazdığınız şeylerin kime ne vurduğunu çok düşünmemeli ve yazmalısınız arkadaşlar. Bunu yapınız reca ediyorum. Birine sövmek isteyebilirsiniz. Benim gibi sevgilinize attığınız kazığı, ananızdan çektiğinizi, işsizliğinizi, padişahın sol tarafını yazabilirsiniz bir çoğu sizin için utanılacak bir mesele olabilir ama siz imkan varken yazınız.

Yasak olacak dediniz, bloglarımız engellenecek dediniz. Kimsenin çüküne olmadı afedersiniz. Hala "haydar" yazdığınızda dahi yazılarınız okunabilir halde. O yüzden kıvırmayalım. Birileri sizi okuduğunda çok hızlıca windowsun en büyük nimeti sağ en üstteki çarpıya basıp müsade isteyecekken; birileri tekrar okumak üzere kesinlikle simge durumuna küçültecektir. Ayrıca şifa olarak da kalbe iyi gelir görüşündeyim. Diyeceğim odur ki bloğumuza sahip çıkalım efendim..

Edit: Kusura bakmayın efendim. Sansür şartmış onu anladım..