13 Eylül 2010 Pazartesi

Evvel zaman olur ki !!!

Hayatımıza girişi dün gibi gözlerimin önünde.. Onunla ilk tanışmamız, ona gıpta ile bakışımız, hayatımıza katacağı artı değerlere dair büyük beklentiler vesaire vesaire.. Bir buluş düşünün ki bu kadar ufak olsun ama hayatlarımıza yaptığı etki sayfalarca toplumsal incelemeye konu olsun.. Onun yüzünden her geçen dakika geçmişe olan özlemimiz arttıkça artsın.. Evet sevgili okur, tahmin ettiğiniz gibi bir icat ve etkilerinden dolayı geçmişe duyulan özlem içerikli bir yazı okuyorsun ve devamında okumaya devam edeceksin.. Şimdi böyle bir yazıya ne gerek vardı diyeceksiniz.. Yaptım, yaptım ama niye yaptım bi sor hele !!!

Söz konusu icadımızın adı 'cep telefonu'.. Hani hepimizin cebinde ya da çantasında bulunan ve evden ayrılırken yanımıza almayı unuttuğumuzda çok ciddi bir panik havasına kapıldığımız şu lanet olası gavur icadı.. Bundan yaklaşık 15 sene önce gördüm kendisini ilk kez.. Bir arkadaşımın elindeydi.. Babası aradığında 'yes' tuşuna basarak hemen babası ile ve oracıkta, yani nerede olursa olsun konuşabiliyordu.. Aklım izanım almıyordu bunun nasıl olabildiğini ama oluyordu işte, hem de gözlerimin önünde.. Ben o günlerde yepyeni bir çağa giriyor olduğumuzu nereden bilebilirdim ki, altı üstü lise yıllarına yeni adım atmaya hazırlanan genç bir bireydim.. Sonra yıllar yılları izledi, şekli değişti, içerisine önce oyunlar dahil oldu, sonrasında çeşitli melodiler ekleme imkanı doğdu derken kamera yerleştirdiler hemen arka tarafına.. Bu gün geldiği nokta ise malumunuz.. Herkesin ve her yaşta insanın elinde. Peki hiç düşündünüz mü, biz o yokken ne yapardık diye

Eskiden cep telefonu yoktu azizim.. Arkadaşlarla buluşacağımız zaman, en son görüşülen yerde, bir sonraki buluşma için yer ve zaman belirlenirdi.. O saatte orada olunmaya çalışılırdı.. Kapı zilinin değeri o zamanlar haddinden fazlaydı.. Mahalle arkadaşınızı ya da komşunuzu zile basarak aşağıya çağırırdık.. 'Ben geldim, aşağıdayım' demek telefonla bu günlere has. Ayrıca ev telefonu daha bir kıymetliydi.. Ev telefonu her ne kadar anne tekelinde gibi gözükse de bizler gibi orta okul ya da lise talebeleri için de çok kıymetli hazinelerdi..

Hiç unutmam, sevdiceğin ev numarasını öğrenmişim.. Zaten okul dışında görebilme konuşabilme imkanı yok denecek kadar az. Son çare, ev telefonunu çevirir, içimizden 'üç kulhuvalla bi elham' okuyarak telefona onun çıkmasını beklerdik. Annesi ya da başka birisi çıkar ise eğer, 3 saniye beklenir telefon kapatılırdı korku ve panik ile.. Şimdi ise, sms ile başlayan ve sms ile biten ilişkileri gördükçe geçmişimin kıymetini daha iyi anlıyorum. Nerede o eski aşklar azizim diye sürekli sormamız da boşuna değilmiş meğer.. Hepsi bu telefonun suçuymuş da ben yeni farkına varmışım..

Devam edecek..

NOT: Efendim, ben bu blogun yeni misafir yazarıyım.. Blog sahabı, hakkımda ziyadesi ile abartılı methiyeler düzünce buralarda yazıp sizlerle hasbıhal etmek farz oldu.. Ayrıca: aman kardaşım sakın uzun yazıp da okuyucumu üzme deyince ben de yazımı apar topar noktaladım bir sonraki yazıda sonlandırmak üzere... Kalın sağlıcakla!!!

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Dicle

Hos geldin

arzu soylu dedi ki...

öncelikle hoşgeldiniz... ve yazınız geröçekten çok harika bence bir icadın günümüzde nasıl bu hale geldiğini anlatan ve eski günleri aratan özlemi en iyi şekilde açıklamışsınız.

daksit dedi ki...

Hoşgeldinizz, ne de iyi etmişsiniz. Çok güzel ve anlamlı bir yazıydı... Gerçekten eskiler özleniyor. Bir 15 yıl sonra bu günleri de bu şekilde mi hatırlayacağız acaba bunu çok merak ediyorum. :)
Sevgiler.

mine dedi ki...

çok çok eskiden yani babalarımızın babalarının zamanında belki de şehir mektuplar yollanırmış buluşmalar için
hafta sonu buluşuyoruz notu mesela : )
cep telefonuyla hayatımıza giren hastalıklar başlıklı yazılar yazmayalım da