31 Ocak 2010 Pazar

AYRILIK DA SEVDAYA DAHİLDİR ...


         
           
        Herkes bir yerinden sarılmış hayata. İyisiyle kötüsüyle, güzeliyle çirkiniyle herkes farklı renklerde yaşıyor toz pembe hayallerini. Adı üstünde hayal işte ! kimi gerçekleşirken kimi ise hayatımızın arka bahçesinde kalmaya devam edeceğe benziyor. 
       Sevgi gibi yaşam gibi aşk gibi bir gerçek var ki düşman başına adına bir çok şey söylemişler ama  nedense adı ''Ayrılık'' diye kalmış. 
Aşk kişiye özeldir, sevda güzel şeydir.  Herşey başladığı gibi gitmez tabi gün gelir hiç ummadık bir zamanda ancak adını yaşayarak öğreneceğimiz şeyler kendini usulca tanıtır bizlere.
Önce özlemi tanırız sonra bir dünya sorun gelir ardından akabinde ayrılık diye bir gerçek  en sona saklar kendini. Gün hesaplaşma günüdür, mevsim sonbahardır ufak ufak eser ayrılık yelleri ve sonrası ...
        Kısacası sevmekle başlar herşey ama  finali ayrılıkla gelir,sonrasında sevgi nefreti de yanında getirir. Demek oluyor ki herşeyin bir bedeli var! Herşey alabilirsin hayattan, çok cömerttir verir de 
ama bir yandan borçlanmışsındır farkında olmadan.Gün o gündür artık bedellerin ödenme zamanı gelmişte geçiyordur.Seviyorsan baştan kabullenmelisin bilmelisin sonunda ayrılık da olabileceğini, Mutlu olabilecegin gibi mutsuz ve umutsuz bir başınada kalabileceğini.
Hayattır bu işte herşey olabilir garanti vermez kimseye kendi kararlarını kendisi alır.Baştan anlaşmış, sende o kampanyadan nasibini almışsındır farkında olmadan.
  Herşey  hep bir zıddıyla vardır ya hayatta; 
  İşte bu yüzden;
  Ayrılık da Sevdaya Dahildir...



Yazan  : Salih Yıldırım


 

28 Ocak 2010 Perşembe

BAKMAKLA GÖRMEK ARASINDA GİDİP GELMEK



 Gözlerin güzel ama bakmasını bilmiyorsun.  Bakıyorsun belki ama görmeyi beceremiyorsun...
Hani bazen olur da gözlerimiz dalar  ya bir yerlere , hani öylece bakarken kaptırı veririz birden kendimizi. Öylece odaklanırız  bir boşluğa ve orda öylece askıda kalırız. Hatta o an yanımızdan bir tanıdığımız geçer de  görmeyiz. Sonra o göremediğimiz tanıdığımız  kendisini görmezden geldiğimizi sanarak bize gönül koyar. Halbu ki gerçektende görmemişizdir o an. Zaten bakakalmak deyimide bu yüzden ortaya çıkmıştır. Peki bakmakla görmek arasında nasıl bir ilişki var? ikisi de ayı şey değilmi?
Aynı şey değil tabi ki !
''Bakmakla'' , ''Görmek'' aynı familyadan olsalarda arasında çok önemli nüans farkı vardır bunların.
Bir o kadar şiddetli geçimsizlik içindedir aile bireyleri.
 Bu iki nokta arasında gidip gelmek anlık gerçekleşir.  Bakmak üstünkörü anlık  bir eylemken, görmek daha derinlemesine daha bir genel bakış açısı gerektirir.
Olaya bakış şeklimiz aslında bizim aynadaki suretimizin ta kendisidir. Ne kadar ufkumuzu aydınlatabilirsek o kadar kendimizi tanıyabiliriz.Bunu başarabildiğimiz  takdirde baktıklarımızın çok ötesinde anlamlara ulaşırız sonrasın da  çevremizdeki sırları keşfetmeye başlarız.
Vakti zamanında bir geometri  hocamız vardı ve sürekli şöyle derdi : ''Zor soru yoktur! Sadece görünen soru ve görünmeyen soru vardır.'' aklıma o geldi birden. Görünen ve görünmeyen hep bir yerde durur aslında biz sadece ona ne kadarlık bir görüş mesafesindeyiz önemli olan bu.
Genel bir bakış açısı ve dikkat lazım bilinmeyene ulaşmak için.Tassavuf anlamında bilinmeye (görünmeyene) ulaşmak için ise sadece kalp gözünün açık olması yeterlidir.
 Aynı olaya  iki kişinin farklı yaklaşımlarda bulunması da sırf bu yüzdendir. Kötü bir durumla karşılaşıldığında, lanet okumakta olayı hayra yormak da bakış açımızın derinliğinden izler taşır.
   Bir olayın birden farklı görünen tarafı olduğu için bardağın hep dolu tarafından bakmayı görmek, bakmakla değil tamamen görmekle ilgilidir.
Bu yüzden gördüklerimiz baktıklarımızdan çok daha önemli anlamlar yüklenir. Yükü ağır,görüş açısı derindir.Bize biz kadar yakında durur  ama bir o kadar da  uzaktır...



25 Ocak 2010 Pazartesi

BİR SERÇE'NİN GÖZYAŞI


Seni bir serçenin gözyaşları kadar sevdiğimi biliyormuydun? Bu sevgim sana az gelecek ama bilmediğin bir şey var!  Serçeler ağladığı zaman ölürler ...

               Bir gün delikanlı sevgilisiyle buluşucaktı bu sefer buluşmalarının amacı beraber 2 yılı paylaşmaları ve bunu kutlamaları idi ne alacağını düşünüyordu hediye olarak ama hediye olarak almak istediği manevi değeri büyük bir hediye ve bir kristal gül almaya kara verdi .. kristal gül almaya giderken bir küçük çiçekci kız önüne çıktı bu kızın ısrarlarına dayanamayıp elindekii gülleri sepet ile birlikte aldı ve bir taksiye bindi sevgilisinden mesaj gelmişti çok sabırsız ve heyecanlıydı..bindiği taksinin çok süratli gittiğinin farkına vardı ama onun için önemli değildi çünkü ne kadar çabuk yetişseydi onun için o kadar iyi idi...  Sonucunda büyük bir kaza oldu ve gözlerini açtığında ise kendini ve her tarafı beyazlar içinde gördü.
Öldüğünün farkına vardı ve yanına gelen melek onu cehenneme götürmeye geldiğini ve son isteğinin ne olduğunu sordu o ise son kez sevdiğimi göreyim dedi melek şaşırdı çünkü bugüne kadar herkes cehenneme gitmek istemediğini söylemişti. Bu ise sadece o anda bile ise sevdiğini düşünüyordu. Yanındaki melek onun günahlarına baktı ve hiç bir günahı yoktu ama neden cehenneme gönderilecekti çünkü ALLAH'ın yarattığı bi kulu ALLAH'tan çok sevmesiydi melek hayretler içinde ilk defa böle bir seye sahit oluyordu ve delikanlının dileğini yerine getirdi onu serçe olarak dünyaya gönderdi. ve öldüğü yere gitti ordaki polisler gül sepetinin ve içindeki notu kıza verdi kız ise ağlamaktan göz pınarları kurumuştu ve aradan aylar yıllar derken aradan tam 2 yıl geçmişti delikanlı serçe olarak dünyada hergün sevdiğini takip ederdi onun penceresine konardı ve aradan 2 yıl geçtikten sonra kız bir gün bir erkekler tanışmıştı ve ilk defa o erkek onu güldürmüştü ve kız evine gittiğinde odasına çekilip ölen sevgilisinin fotoğrafını ve o 2 yıl önceki gül sepetinin içindeki notu almıştı eline ve gözlerinde yaş akıyordu.
  Notta şu yazıyordu :  ''Seni 2 yıl değil bir ömür boyu seveceğim''  
Kız bu yazıyı okuyunca ağlamaya başlamıştı serce de aynı zamanda pencerede onu izlemekteydi. ve kız şu  sözleri söyledi kendi kendine : Affet beni bitanem ben sözümü tutamadım bugün biriyle tanıştım ve senden sonra ilk o beni güldürdü ben sözümü tutamadım aşkımıza sadık olamadım ben artık ''onu'' seviyorum diye konuşmaya başladı ve bunları duyan serçe kızı izliyor ve sölediklerini duyuyordu o anda melek serçenin yanına gelerek :

''sakın haa ağlama!  Bilirsin serçeler ağlarsa ölürler dedi'' 
ve serçe son kez sevdiği kıza bakıp göz yaşını bıraktı!
ve artık onun bundan sonra  gidecek yeri de kalmadı ....

HERKES AŞKINA SADIK OLMAK İSTER AMA NE YAZIK Kİ !
SEVEN SEVİLENDEN ÇOK ACI ÇEKER...

 ( ALINTI BİR HİKAYEDİR,  BÖYLE İŞTE  ... )



                     





19 Ocak 2010 Salı

KARLA KARIŞIK



             Dün akşam ki çok soğuk havadan, ayazdan sonra arkadaşlarla metoloji uzmanı edasıyla tahminlerde bulunmaya başladık. Kar yağardı yağmazdı derken çoğunluk yağar bu hava dedi. ''Askerliğimi doğuda yaptım kardan iyi anlarım. Bu hava banko kar toplar''diyen de oldu. kuru sıkıdan sallayanda mevcuttu. Her neyse bende yağar dedim. Az çok anlarız herkes gibi  havadan sudan.
Bu kez de tamam kar yağacakta gece mi yağcak yoksa sabah mı yağar onu da tahmin edelim de öyle dağılalıma geldi muhabet! Haydaa ! yağcak işte saatini napcan  arkadaşım.  Çok meraklıysan aç metoroloji tahminlerini seyret dedim. '' Yok öyle tadı çıkmıyor ben kendim bilicem'' diyenler oldu.  Üzerine bahis açsan adamlar saatine tahmin yapacak hea.Sonra işgüzar bir arkadaş  ben karın sade ve lapa lapa yağanını severim sakın ola!
Karla karışık bilmem ne yağacak  diyerek tahmin yapanınız olursa bir sonraki ocağa kadar konuşmam bak diye  erkenden gönül koydu. Tam bu muhabbet esnasında  Ordan geçen bir kaç  öğrenci bize kulak kabartıp '' abi kar yağarsa yarın, okullar da tatil olur  mu ? diye soru yöneltti ? Haydaa! buyur burdan yak! Bu konu uzmanlık alanımıza girmiyordu ki! zaten kar yere düşer düşmez İstanbul da okullar otomatikman kapanırdı. Biz de o tecrübelere istinaden o soruya da öngörüde bulunduk :))  Sonra ki öngörülerin neler olacağından korkmaya başlamıştım ( Türkiye - Ortadoğu Dış politikasına kadar sürmeden bu öngörüler ordan kaçmak gerekliydi ve öyle yaptım)
Neysee bugün öğleden itibaren kar İstanbul'u etkisi altına aldı da derin bir nefes aldık :))
            Küresel ısınmanın etkisinde olan dünyamızın ve tahminlerinde yanılmak istemeyen arkadaşlarımın da  bu kara ihtiyacı vardı. İyi ki yağdı...
Ocak ayı ;  kış mevsimine ait bir aydı ve mutlaka kar yağması gerekliydi. Kış gününde haberlerde '' yazdan kalma bir günde istanbullu vatandaşlar sahillere akın etti' gibilerinden haberlerin sayısının her haftasonu kendini tekrarlaması bizim arkadaşları fena kızdırmış olacak ki , artık kar duasına çıkmaya ramak kalmıştı!  Şükürler olsun, kar yağdıda hep birlikte derin bir ohhhh çektik!
  İlk karın yere düştüğünü ve tuttuğunu  gördükten sonra herhalde hepimiz sevindirik olduk. Bak ben bilmiştim, sölemiştim herkese gibilerinden öngörünün menzilliyle caka satmaktan da geri kalmayız artık...

18 Ocak 2010 Pazartesi

HÜZÜNLÜ BİR AŞK HİKAYESİ




      
         Kardelen çiçeği , direnişin ve saflığın sembolüdür.  Soğuğa ve buz tutmuş toprağa kafa tutan, zarif ve bembeyaz rengiyle yaşam mücadelesi veren bir nadide bir bitkidir.

         Efsanele
şen bir de öyküsü vardır :

         Asırlar önce birbirini çok seven iki çiçek varmı
ş. Bunlardan erkek olan sevgilisini o kadar çok seviyormuş ki baharda açtıklarında diğer çiçeklerden onu kıskanıyormuş. Buna dayanamayan erkek çiçek baharda binlerce çiçeğin içinde açmak ve kalabalığın içinde kaybolmak yerine kışın dondurucu soğuğunda açarak canından çok sevdiği sevgilisini daha fazla görmeyi hayal etmiş. Yine bahar gelmiş tüm çiçekler toprağı yedi renge boyamış. Erkek çiçekşın kurduğu hayallerini anlatmış. Dişi çiçek de sevgilisinin fikirlerini çok beğenmiş ve bir dahaki sefere hiç kimsenin açmaya cesaret edemediğişın dondurucu soğuğunda açmak için sözleşmişler. Bahar bitmiş yaz geçmiş ve kış gelmiş. Sevgilisine kavuşma hayalleri ile yerinde duramayan erkek çiçek karın bir yorgan gibi kapladığı toprağı delerek yeryüzüne çıkmış..



         Bembeyaz karlar içinde o renkleriyle göz kama
ştıran sevgilisini aramış aramış aramış... Ama bulamamış. Ümidini yitiren erkek çiçek bir süre sonra üzüntüsünden boynunu eğmiş ve soğuğun şiddetine daha fazla dayanamayarak hayatını kaybetmiş...


         Boynu bükük kardelen çiçeğinin hikayesi işte böyle.. İşte o günden sonra aşkı için kışın dondurucu soğuğuna bile aldırmadan karların içinde açan çiçeğe kardelen ve ona sadık kalmayıp aldatan sevgiliye de hercai adı verilmiş...


         Her kış açar kardelen çiçeği ve yalnızca göğe aşıktır artık..
         Ve yüreğim der ki ;
        Yüreğinde kardelen kadar cesaretin yoksa sakın ola !!!

         Aşık olma ...



 ALINTI







16 Ocak 2010 Cumartesi

SAYGILAR ÖZ SAYGIM

 
      Akacak kan damarda durmaz aktı ve gitti. Aradığım kanın yeni grubu belli oldu, kan grubum bundan sonra ki adı : ''ÖZ SAYGI''
   Öz saygıma saygılar sunarak sözlerime başlıyorum. Peki öz saygı nedir? Sınavda sorulsa bu soru bana, hemen adından kelimeler türeterek yorum yapmaya çalışırdım  ama isminden çok öte anlamlar içeriyor özünde. Kısaca öz saygı şudur budur demiycem uzun uzun anlatıcam sizlere kendimce!
  1 haftadır yazamıyordum yazmayı gerçekten özlemişim. Kendimi nadasa bıramıştım ya kısa süreliğine ( tabi nerden bilceniz hepiniz! bunu ancak duyarlı vatandaşlar bilir) İşte o süre içerisinde çok şeyler düşündüm. Kendimle başbaşa kalıp  beyin fırtınası yaptım biraz beynimi ceyranda bıraktım. İşe yaradığını sanıyorum.İnşallah öyledir.  Gelellim ÖZ SAYGI'ya bu süre içerisinde okuduğum yazılardan edindiğim bilgilere göre kendimi eleştirdim! Maddeler halinde yazıp durmuş adamlar ve demişler ki;  ''Eğer şöyle davranış gösteriyorsan yüksek öz saygıya sahipsin,  eger bu şekilde davranışların varsa düşük özsaygı ile hareket ediyorsun ayağını denk al der gibi :))  İnsanları katagorilere ayırmışlar.

     Öz saygı aslında kişinin kendine duyduğu güvene dayanır. Güven duyuyorsan kendine aslansın sen kaplasın yürüü bea kim tutar seni gibilerinden gaza hiç ihtiyacın olmaz. Kendince üstesinden gelirsin zaten her türlü işlerin.
Çeşitli etkenler bu sürecin gelişiminde etkiliymiş;  çoçukluk dönemi,aileden alınan bilinçli eğitim (beni bilinçsiz eğitmişler bu arada ) , Eğitim yani okul dönemimizdeki gelişimlerimiz, Kişisel alışkanlıklarımız, arkadaş çevremizin sosyal etkileri, dostlularımız  ve  bunun dışında bi dünya abudik gubidik şeyler

  İşte bu gelişim dönemlerinden başarıyla çıkan insanlardan olduğunuza inanıyorsanız. Karşılaştığınız sorunların üstesinden  rahatlıkla  gelebilirsiniz. (yalan yok ben zorlanıyorum! )

        Özsaygının temelini  değerlilik ve yeterlilik gibi kavramlar oluştururmuş. Bu duygulardan birini bile yeteri kadar hissedemediğimiz zamanlarda  yaşamdan aldığımız doyum azalıyormuş hal böyle olunca kendimizi değersiz ve yetersiz hissedip, başkalarıyla kendimizi kıyaslayıp, onlar gibi olmak için can atıyoruz ve onların yaptığı işleri kıskanıyoruz. ( sonra ki aşamada  herhalde ulaşamadığımız ciğere mındar diyoruz )

  Özsaygı, eleştirilerle baş etme, eleştirilerden öğrenme yeteneğimizin ve mutluluğumuzun temelini oluşturur. Bu da hedeflerimize ulaşmadaki başarımızı belirler. Bu yüzden yeri gelicek önce kendini  eleştircen yoksa hatalarına karşılık bedeli yine sen ödersin. Bir sonra ki hataların bedeli daha ağır olabilr. Başkası seni  eleştirdiğinde ise tahamül etmeyi bileceksin.

 Şimdi diyceksiniz Ey '' Sözün Özü '' nerden geldi aklına bu öz saygı başka konu bulamadın mı? Başka konularda buldum ama  Bunu yazmamın bir nedeni var! durduk yere gelmedi aklıma Öz Saygı .
         Sabahları erken kalkmakta zorluk çekiyordum  işin ucunda  olunca mecbur kalkıyorsunuz, kalkmak zorundasınız sıcak yataktan! Sabahları bir uyanmak var bir de kalkmak var. Günlerdir uyanık halde (bilincim açık) yatakta dönüp duruyorum. Kendime 5 dakka daha yatayım kalkıcam diye söz veriyorum. Derken 5 dakkikalar birbirini kovalayıp duruyor. Sonra geç kalıyorum apart topar evden çıkıyorum! Yolda söyleniyorum kendime '' lan ne adamsın! 5 dakika uyudun da noldu boyun mu uzadı? Sıcak yatağı bırakmamaya çalışayım derken ayazda otobüs beklerken yine götün doncak'' !
       Meğerse sabahları çalar saati ilk kurduğun zaman diliminde uyanmak bile kendimize karşı saygımızı gösteriyormuş! Çok şaşırdım duyunca  ya! Ben hep saatimi erteler durururum, bu yüzden çok geç kalmışlığım vardır işime gücüme. Kendime  öz saygım yokmuş megerse. Çok önceden kaybetmişim Öz Saygımı hükümsüzdür...
 Sonra,  topluluk içerisindeyken hep dinleyen olan,katılımcı olmaktan korkan! Fikrini beyan etmekten çekinenler, adına kararlar alınırken bu duruma  hep seyirci kalan insanlarında öz saygısı iflas halindedir. Sakın bu durumlara düşmeyin. Kimse sizin yerinize karar vermesin! Grup içinde sürü psikolojisine  bürünüp bir mor ineğin yalan yanlış kararlarına takılıp gitmeyin!  Fikriniz neyse zikriniz de o olsun !
     Hayır demeyi bilmemiz gerekiyor bazen.  Herşeye evet dememiz bir süre sonra kendimizden taviz vermemize neden oluyor.  O kırılmasın aman bu darılmasın ! Onları üzeceğime kendim üzülürüm gibilerinden davranışlarda bulunmak kendimizden tavizler vermemize neden oluyor! Biz evet dedikçe ağzımızdan evetler süzülüyor biz fark etmeden. Kendimize dair planlar yapamıyoruz bi başkasına evet dedikçe. Sonrasında başkalarına göre yaşamaya ayak uydurmaya çalıştıkça  bir  de bakıyoruz  ki aslında başkaları için yaşıyoruz !!! İşte bu noktada öz saygı felan kalmıyor. (Özünü terk ediyor) Özünü terk eden saygımız , dipteyim sondayım depresyondayım diye ezgiler mırındanıp duruyor  kendince!

  Ben tanımlardan uzun uzun lakırtılardan hoşlanmam! (bu arada yazı biraz  uzamış farkına yeni vardım ) Bu yüzden sizinde aynı şeyleri düşündüğünüzü varsayarak kısaca;  Öz saygı'mızın  ölçümünü örneklerle yaparak konuya açıklık getirelim.
Aşağıdaki maddelerden hangileri size tanıdık geliyorsa ( valla bu durumlar aynı beni anlatıyor) diyorsanız bulunduğunuz katagoriye dikkat ediniz.
Öz Saygı'nız çok yüksek çıkarsa da unutmayınız ki; Her çıkışın bir inişi vardır aklınıza ve öz saygınıza mukayet olunuz  :))
 Şaka bi yana  dilerim ki ; her daim Öz Saygınız    yüksek  ve dengede olsun.
Sürekli  tavan yapsın kendinize olan saygınız...

Öz Saygı,

-Kendimizle ilişkimizde dürüst olabilmektir.
-Kendimizle ve özellikle de zayıflıklarımızla yüzleşmek ve kendimizden bir şey saklamamaktır.
-Gerçekte hatalarla doğduğumuzu bilmek ve hata yaptığımızda kendimizi kötü hissetmemektir.
-İnsanların bize yönelttiği eleştirileri kabul edebilmektir.
-Karşımızdakine gerektiğinde hayır diyebilmesini bilmektir.
-Sabahları uyandığımızda, kalkmak için sabırsızlanmaktır.
-İnsanların gözünün içine bakabilmektir.
-Hata yapınca, kendimize mazeretler, özürler yaratıp, bahanelerin arkasına gizlenmemektir.,

Düşük öz saygı hallerine ait davranışlar,
A-Pasif tip Düşük öz saygı davranışları;
1- Kendini başkalarından aşağı görme (egoist demesinler diye)
2-Kendi doğrularını, haklarını başkalarınınkilerden değersiz görme.
3-Başkalarına karşı savunmacı olma.
4-Kimseden iltifat kabul etmeme
5-Depresif hissetme.
6-Yalnız ve utangaç hissetme.
7-Suçluluk duygusu altında ezilme.
8-Kendini paspas gbi hissetme.
9-Öz güven eksikliğinden dolayı başkalarına bağımlı olma.
10-Değişimden Korkma.
11-Başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğüyle çok fazla ilgilenme.
12-Kendisine karşı yıkıcı, sabote edici olma. (Bir çaba harcayıp bir şeyler yapar ve kendisini iyi hissetmediği an hepsini yıkar)

B-Saldırgan tip Düşük öz saygı:
 1- Kendini başkalarından üstün görme (egoist demelerinden korkmaz)
2-Kendi doğrularını, haklarını başkalarınınkilerden değerli görme.
3-Başkalarını aşağı görme, kibirli olma.
4-Aşırı kendine güven.
5-Agresif (saldırgan) hissetme.
6-Mutsuzluk, alaycılık.
7-Başkalarının duygularını yok sayma.
8-Nadiren hatasını kabul etme. Hataların genellikle inkarı.
9-Başkalarını egoistçe maniple etme, yönetme, yönlendirme.
10-Güç arama, güce dayalı sorumsuzluk.
11-Başkalarının kendisi hakkında ne düşünceleriyle, sözleriyle hiç ilgilenmeme. Sizden öğreneceğim bir şey yok. Ben bilirim, kendimin öğretmeniyim, tavrı.
12-Kendisine karşı yıkıcı, sabote edici olma. (Bir çaba harcayıp bir şeyler yapar ve kendisini iyi hissetmediği an hepsini yıkar)
13- Dar zihin. Bütünsel ve çok yönlü düşünememe.
14-kendine ve/veya başkalarına karşı zarar verici yıkıcı davranışlar.

Yüksek öz saygının nitelikleri;
İki tip düşük öz saygı arasında denge kurulmasıyla oluşan davranış ve düşünme biçimleridir.

1-Kendi doğruları ve başkalarının doğruları, hakları arasında denge kurma.
2-Kendine ve başkalarına değer verme.
3-Abartılı olmayan bir şekilde iltifat etmek ve İltifat kabul etmek.
4-Dostça, içtenlikle rahat davaranışlar içersinde olmak.
5-duygularının farkında olma ve onları yönetebilme.
6-Enerjik olma ve yaşamdan keyif almak.

Kişinin hedef aldığı bir ideal kişiliği ve bir de dışarıdan görünen kişiliği, imajı vardır. Bu ikisi arasındaki fark ne kadar çoğalırsa, kişinin kendisine saygısı o kadar azalır. Bu fark azaldıkça da öz saygı artar. Yüksek öz saygı, hatalarla ve kaybedişlerle başa çıkmamızı sağlar.

11 Ocak 2010 Pazartesi

SEVİLMEYE BIRAK KENDİNİ




Eflatun'a iki soru sormuslar:
Birincisi; "insanoglunun sizi en cok sasirtan davranislari nelerdir?
Eflatun tek tek siralamis:
"Cocukluktan sıkılırlar ve buyumek icin acele ederler. Ne var ki
cocukluklarini ozlerler.
Para kazanmak icin sagliklarini yitirirler.
Ama sagliklarini geri almak icin para oderler...
Yarindan endi
şe ederken
bu günü unuturlar. Dolayisiyla ne bu günü ne de yarini yasarlar.
Hiç ölmeyecekmis gibi ya
şarlar. Ancak hic yasamamiş gibi ölürler."
Sira gelmis ikinci soruya;
"Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine siralami
ş:
"Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayin.

Yapilmasi gereken tek sey sadece  kendinizi sevilmeye birakmaktir…

                                               
                                       ALINTI




7 Ocak 2010 Perşembe

Nadasa Bıraktım Kendimi



         Düşüncelerimi kendi halime bıraktım. Artık özgürler! Ne isterse yapabilir. Bağırıp çağırabilir , koşabilir,kahkaha atabilir isterse hüngür hüngür ağlayabilir hatta amuda kalkıp şahlanabilir! Ben karışmayacağım ne yaparsa yapsın bu onun sorunu bir süre.
Bıraktım iplerini akıl uçurtmamın. Kendince takılabilir bir müddet. Bunu ben istemedim tamamen kendi dileği. Ama bir şartla anlaştık? Bir süre sonra ondan en iyi verimi alabilmem şartıyla sözleştik ve tokalaştık ...
Şimdi napıyordur bilmiyorum ben ilk defa onsuz yazıyorum :)) Şimdilik bir problem yok ama arasıra çok sağlıklı düşünemiyorum. Buda yan etkisi olsa gerek.

         Aklım benimleyken bir süre düşündüm de, tarlaları nadasa bırakıyolar ya? ( 1 yıl ekmeyip dinlendiriyolar toprağı, sonra 2.yıl daha fazla verim alıyorlar ya topraktan )
Heeeaa işte bende öyle bişey yapayım istedim kendimce. Beynimi kemiren düşünceleri bir kenara atsam hiç yoğunlaşmayıp onlara! Kendimi buharlaştırmadan uzaklaşsam bir süre bu düşüncelerden. Ya da yüreğimin kapılarını bir süre kapatsam tadilata soksam kendimi, uzun vadeli düşüncelere dalsam öyle kala kalsam sonrasında düşündüklerimle peşin karar alsam çok hoş olurdu dime? diye aynen böyle sordum kendi kendime.
Sonrasında bu fikri tuttum bir süre izdivaya çekildim. Düşündümm taşındım düşüncelerimin hamallığını yine kendime yaptırdım.Nakliye bedellerini ise ben karşıladım.
          Seslendim içimdeki boşluğa! Sessizliğin içinde boğulacakken beni kurtaracak   sese yine kendimden cevap aldım. Kendimle meğerse uzzzuuunnn bir süre konuşmuyormuşum bunu anladım. Çoktaann küsmüşüm meğerse kendime konuşunca benle işte o zaman anladım...       
           Zaman herşeyin ilacıdır diye ne güzel söylemişler söyleyenin ağzına sağlık! Tezcanlılık,sıcağı sıcağına bir işe karşılaşmak her zaman sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. Elimizde hazır ilacımız da varken dikkatli olmak lazım. Düşüncelerimizi aceleye getirip  şeytanı peşimize takmayalım. Sonra  o işin içine girerse, bu kez biz çıkamayız işin içinden. O saatten sonra da mundar olur kalır! hayır da  gelmez o işten! Bu nedenle nadasa bıraktım kendimi. Beni soran olursa nadastayım :))) olgunlaşan düşüncelerimin hasılatını toplamaya ve sizlerle paylaşmaya  gidiyorum.





.

3 Ocak 2010 Pazar

Kim Üzebilir Seni Senden Başka ???



  
Gidene kal demeyeceksin...
  Gidene kal demek zavallılara,
  Kalana git demek terbiyesizlere,
  Dönmeyene dön demek acizlere,
  Hak edene git demek asillere yakışır. 
 

  Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,
  yoksa değersiz olan hep sen olursun...


  Düşün....
  Kim üzebilir seni senden başka?
  Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
  Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
  Kim yıkar, yıpratır seni sen izin vermezsen?
  Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
  Herşey sende başlar, sende biter...
  Yeter ki yürekli ol,
  Tükenme, tüketme, tükettirme içindeki,  yaşama  sevgisini...




 ( ALINTI )



2 Ocak 2010 Cumartesi

YAPCAK BİŞEY YOK





         Mukadderat, yapcak bişey yok ...
         Nedendir bilmem  son günlerde sıklıkla kulandığım bir cümledir. Nerden dilime dolandı bir bilsem!
Arkadaş başından geçen bir olayı (önemli veya önemsiz ) uzun uzun anlatıyor ben süper dinleyici poziyonunda yerimi çoktan almışım. Cümleye noktayı koymuştur artık.
Ve benden gelen cevap yalnızca şöyledir :
Mukadderat, yapcak bişey yok :))) Bu sözü söylerken o kadar çok eğleniyorum ki anlatamam.
Yapcak çok şey var aslında , belki biraz sonrasında muhtemelen yapıcamda ama bu sözü sarf etmeden yapamıyorum çok tuhaf dime?  Bu laf bir de öyle yerlerde kullanılır ki harbiden de yapacak bişey olmaz o an! Kendini teseli edebileceğin ancak kendinden teyit aldığın zamanda seni rahatlatır bu sözler.
   Düşünsenize siz ciddi ciddi birşeyler anlatıyorsunuz ,karşınızda ki  kişi ''mukadderat,yapcak birşey yok '' diyip duruyor. .Çok sinir bozucu dime? Sinirlendim bak şimdi kendime !
demişim bir kere artık ''yapcak bişey yok'' :))
Annem gelirken ekmek al evde hiç ekmek yok diyor ''yapcak birşey yok'' diyorum :)) Bir bayan arkadaş ''Çok kilo aldım bu sıralar, nasıl zayıflayabilirim'' diye  sordu bana. İstemdışı yapcak bişey yok dedim! Çok bozuldu :)))  İşte bunun gibi bir çok  zamansız yerlerde istemdışı kulanınca   bu sözleri çok fena oluyor yaaee.
Cepte beş kuruş para yok ,yaş geldi geçiyor artık birşeyler yapmalı artık diyorum. Sonra işin içinden çıkamayınca yine aynı sözlere sığınıyorum.
''Mukadderat, yapcak bişey yok''
Uzun süreli seni götürmüyor bu laflar ,  bir yerden sonra ister istemez birşey yapasın geliyor.
 Bir  olumsuzluk bildiren bir cümle bu kadar mı pozitif hissetirebilir insanı. Şşaşştımm kaldım kendime  haa. Yerinde zamanında kullanırsam daha güzel olcak bu kelamları, yoksa bir gün başıma ciddi bir şey gelcek.
  Elinin kolunun bağlı olduğu durumlar olabilir, çaresiz kalırsın ama yine  ufak bir kırıntı da olsa  her zaman yapcak birşey vardır.Benim gibi kestirip artırmayın lütfen.
 Daha çok şey yazacaktım. Bu absürt durumumla alakalı ama  klavyeye temas eden yerlerime ivme geldi. Mukadderat diyelim , yapcak birşey yok! Yoksa yoktur diycek söze de artık gerekte yok ...