Gecenin
karanlığından daha karanlık bir dönem. Bilinmezlikler içinde boğulan insanlar.
Cehalet batağına saplanmış bir toplum. Şeytan onları aldatmak için hiçte
yormuyor kendini. İnsanlar eğlence kaynağı olarak aslanın önüne atılıyor ve
izleniyor. Kız çocukları ölüme götürülüyor. Dayıya götürülmek deniliyor ölümün adına.
Sapkınlık bir okyanus olmuş insanlar kulaç atarak kurtulacağını sanıyor.
İşte tamda böyle bir dönemde alemlerin Rabbi bir kandil asıyor yedi kat semaya.
"Biz seni müjdeci, uyarıcı, davetçi ve nur saçan
bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzab: 45-46)
Bir güneş doğuyor ve ışığıyla karanlığımızı
perdeliyor. Beşerin illetine tabip oluyor… Dermanımız Sensin yaa Resullulah!
Sevgili seni
görmeden sana sesleniyoruz. Hani onlar senin arkadaşlarındı biz ise kardeşlerin. Görmeden sevdik seni .
Cennetin kokusunu hissettik burnumuzun ucunda seni anarken, huzuru
bulduk seni yaşarken. Sabun üstünde yürümeye çalışırken sana tutunduk düşmemek
için . Yolumuzu kaybedecekken tam da bir iz. Ebedi saadete gidecek yolun tarifi
bu . Sensin yaa Habibullah!
Ümmetim ümmetim
diye yanıp tutuşan, ümmetinin sıkıntılarıyla sıkıntıya düşen, şefkat ve
merhamet abidesi bir resulü bize gönderen rabbimize sonsuz hamdü senalar.
Bu mübarek gecede
seni layıkıyla hissedebilmek, yaşayabilmek ve varoluş gayemizi tam olarak
anlayabilmek dileğiyle…
Hayırlı kandiller
Dualarda buluşmak
üzere…
Burcu YILDIRIM