Adam küçüklüğünde ismini buğulu camlara yazardı. Ve ismi, buğunun çözülüşüyle birlikte camdan silinirdi. Yine de o, evlerde, otobüslerde, mağazalarda, bitimsiz bir hevesle, her bulduğu buğulu cama adını yazdı. Buğusuz camlarda, nefesinden yarattığı buğuya verdi nefsini. Ve sonra kağıtlara yazdı, ve sonra kumsallara ve sonra kitaplara…
Ama yazdıkları, adını hiçbir zaman kalıcı kılmadı.
Hiçbir zaman sonsuza taşıyamadı.
Ve adam, kazımaya başladı… Ağaçlara, sıralara, kapılara kazıdı… Varlığını taşıyamayan buğuya inat, camdan bir plakete işletti ismini.
Ve adam, kazımaya başladı… Ağaçlara, sıralara, kapılara kazıdı… Varlığını taşıyamayan buğuya inat, camdan bir plakete işletti ismini.
Ve bir gün…
cam kırıldı…
Ve adam, çok çalıştı. Zengin oldu. Büyük evler dikti. Adını verdi. Sokaklara benimsetti benliğini. Ama hep bildiği şeyi yaşıyordu: Adının bir gün silineceği gerçeğini… Adı, zamanda kayboluyordu ya da kaybolacaktı.
Ve tüm yaşamı boyunca, ismini buğulu camlara yazmaktan öteye gidemediğini anladı.
Ve öldüğünde o, mermere kazılı bir addan ibaretti.
Ki gelecekte bir an,
adının iz tutmayan camdan,
varlığının,
cam kırıldı…
Ve adam, çok çalıştı. Zengin oldu. Büyük evler dikti. Adını verdi. Sokaklara benimsetti benliğini. Ama hep bildiği şeyi yaşıyordu: Adının bir gün silineceği gerçeğini… Adı, zamanda kayboluyordu ya da kaybolacaktı.
Ve tüm yaşamı boyunca, ismini buğulu camlara yazmaktan öteye gidemediğini anladı.
Ve öldüğünde o, mermere kazılı bir addan ibaretti.
Ki gelecekte bir an,
adının iz tutmayan camdan,
varlığının,
varlığından bağımsız olan hayattan silinişi gibi,
mermer de,
mermer de,
ismi de,
yitip gitti…
(Alıntı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder